Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yumurta kapıya dayanınca…

 Türkçenin en sevdiğim deyimlerinden biri, yazının başlığında da yer alan deyimdir. En önemli ulusal karakterlerimizden birisinin bir deyim olarak dilimizde de ifadesini bulmuş olması, halkımızın pratik zekâsının da bir göstergesi olmalı.

Teröristin İtalya’dan Türkiye’ye yasal iade sürecinin önündeki en büyük engel, yasalarımızda idam cezasının varlığını koruyor olmasıydı. Şimdi de Apo’nun yakalanışının ardından Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni yeniden düzenlemeyi, bir pişmanlık yasası çıkarmayı konuşuyoruz.
Oysa TBMM’nin geçen dönemdeki gündeminde, üstelik hükümet tasarısı olarak bütün bu konuştuğumuz yasaların hepsi vardı.
Türk Ceza Yasası’nda tarihin en büyük değişikliğini yapacak olan hükümet tasarısı, zaten uygulanmayan
idam cezasının kaldırılmasını da öngörüyordu. Ama bunu yasalaştırmayı başarana kadar Apo İtalya’ya kaçtı ve sanki idam cezasının kaldırılması, sadece Apo’nun ya da Çakıcı’nın iadesi için gerekiyormuş gibi bir görüntü ortaya çıktı.
Bu durumda tasarının bir tür örtülü ‘af’ kanunu olarak algılanması kaçınılmazdı. Nitekim ilk günlerde idam cezasını hemen kaldırmaya hazır gibi görünen siyasiler, bu toplumsal tepki karşısında gerilemek ve söz konusu tasarıyı rafa kaldırmak zorunda kaldılar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, üyeleri arasında ‘yargıç bağımsızlığı güvencesine tam olarak sahip olmadıkları’ tezinden hareketle DGM’lerin verdiği tüm kararlarla ilgili olarak Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etti.
Bunun üzerine DGM’lerdeki askeri yargıçların durumunu yeniden ele alan bir tasarı hazırlandı. Ancak Meclisimizin bilinen özellikleri nedeniyle bu tasarı bir teklif haline bile gelemedi.
Apo yakalandığından beri başta bu olaydaki en büyük destekçimiz ABD de dahil olmak üzere tüm Batılı müttefiklerimiz ‘adil, açık ve hukuki’ bir yargılamadan söz ediyorlar.
Kastettikleri şeyin DGM’lerin bugünkü yapısı olduğu açıktır.
DGM Yasası’nda ortada daha Apo’nun A’sı bile yokken yapmayı tasarladığımız şeyi gerçekleştirememiş olmamız, şimdi bu değişiklikleri Batı’nın zorlamasıyla gündeme getiriyormuşuz görüntüsünü yaratacak.
Tıpkı idam cezasının kaldırılmasında olduğu gibi toplumsal vicdan bunu da kabul etmekte zorlanacak, konu sanki Apo için örtülü bir af çıkarılıyormuş görüntüsüne indirgenecek.
Hükümet teklifi olarak TBMM gündemine indirilmiş olan Pişmanlık Yasası için de aynı şey söz konusu. Ama bu konuda hiç olmazsa toplumda ortak bir beklenti var. Pişmanlık Yasası çıkarsa terör örgütünün yenilgisinin kesinleşeceği, örgütün dağılma sürecinin hızlanacağı beklentisi yaygın bir kanaat oluşturuyor.
Bu tabloya bakınca zaten yapacağımız şeyleri yumurta kapının ağzına gelmeden yapmamış olmamızın nelere mal olduğunu daha kolay görebiliyoruz.
Şimdi bütün bu değişiklikleri yapma görevi seçilecek yeni Meclis’e bırakılmak isteniyor. Meclis’in bu yasalar için olağanüstü toplanmasının, seçimlerin ertelenmesi ve bazı Yüce Divan oylamalarının yapılması için bir zemin oluşturacağı kaygısı hâkim. Bu nedenle TBMM’nin olağanüstü toplantıyı hiçbir zaman yapmayacağı kesin gibi.
Seçimler yapılıp yeni Meclis toplanana kadar Apo’nun yargılanmasına DGM’lerin mevcut yapısıyla başlanmış olacak. Öte yandan iki ay Türkiye için o kadar uzun bir zaman ki bu süre içinde daha nelerle karşılaşacağımız, hangi yumurtaların gelip kapıya dayanacağı da belli değil.