Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Azgın azınlığın terörüne boyun eğmeyin

Azgın azınlığın terörüne boyun eğmeyin

Kendini muhafazakârlar / Müslümanlar / milliyetçiler adına konuşmaya yetkili gören bir grup var.

Yeni zuhur etmiş değiller, öteden beri varlardı ancak son zamanlarda sesleri daha yüksek çıkıyor, “sonuç alıcı” bir terör estirebiliyorlar.

Esasen “rahatsız tipler” bunlar. Bu, psikolojik kökenleri de olan ideolojik bir rahatsızlık.

Kendileri ile hiç alakası olmayan her şeyden rahatsız olabiliyorlar, bu rahatsızlıklarını bir toplumsal baskıya çevirip, insanların yaşam alanlarını daraltmaya, yok saymaya gayret ediyorlar.

Pegasus’da çalışan gencin olayında olduğu gibi sonuç aldıkları da oluyor, “dekoltesi rahatsız eden” oyuncu olayında olduğu gibi rezil olsalar bile toplumu karıştırma, insanları birbirine düşürme görevlerine devam ediyorlar.

Komplo teorileriyle başım hoş olsa “bunları CIA büyütüp huzursuzluk yaratsınlar diye ortama salıyor” derdim ama öyle değil.

Hüdai nabitler, siyasal İslamcı bir iktidarın ve kasabalılığı aşıp kentli olamamanın yarattığı toplumsal ortamda yetişiyorlar.

Aynı rejimin medya ortamında beslenip, büyütülüyorlar ki operasyonel görevlerini yerine getirebilsinler.

Elbette “azgın azınlık” olarak tanımlayabileceğimiz bir kitle tabanları da var.

Ağızlarını açtıklarında “yüzde 99’u Müslüman olan memlekette” diye başlıyorlar ama onların anladığı Müslümanlık ile halkımızın ezici çoğunluğunun Müslümanlığı da birbirinden siyah ile beyaz kadar farklı.

Bunlar biraz da kent ile kasaba arasında kalmış tipler.

Aralarında hatırı sayılır oranda “iktidara yanlama” eğilimli olanlar da var tabii.

Para ve mevki makam hırsı, bir öyle bir böyle olmaları sonucunu yaratabiliyor.

Mesela çocuğu yaşındaki genç bir oyuncu kadının dekoltesine takılan ve “ahlaka aykırı davranıyor, hapse atılsın” diyen tip böyle biri.

Adnan Hoca’nın kedicikleri, zamanında onu hiç rahatsız etmemiş, bu ortaya çıktı.

O gün öyle, bugün böyle davranıyor olmasının nedeni “durumdan vazife çıkarması”. Bugün böyle olursa pışpışlanacağını, televizyonlara çıkacağını, iktidarın müsaadesine mazhar olarak bundan nasipleneceğini de hesaba katıyor.

“Sıradan bir oportünist” deyip geçmek de mümkün belki ama bir büyük tablonun bir bölümünü tamamlayan gerçek bir figür.

Tabloda bunların her cinsi var.

Müze Gazhane’de sergilenen Ersin Karabulut’un eserinin kaldırılmasını sağlayan da aynı azgın azınlık.

Meğerse bu resim “muhafazakâr endişeleri” tahrik ediyormuş.

Baskılar sonucunda resim sergi salonundan kaldırılmış, baktım, bunu yadırgayan da yok.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, dönüp de “rahatsız olan bakmasın” demiyor, hop resmi kaldırıveriyor.

Belli ki İBB Başkanı İmamoğlu da “muhafazakâr hassasiyetleri” gözetme telaşında.

Bu “azgın azınlığın”, geçen seçimde kendisine oy verdiğini ve gelecek seçimlerde de verebileceğini hayal ediyorsa, siyaset bilgisi notu çok ama çok düşük olmalı.

AKP İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadak, “rezil çizimin kaldırıldığını” müjdelerken “darısı kirli zihniyetlerinin de başına” demeyi ihmal etmemiş.

Belli ki resmin kaldırılması yetmiyor, bu resmi çizen, izlemekten memnun olan ya da rahatsız olmayanların da “ortadan kaldırılması” gerekiyor.

Nasıl bir “itlaf” yöntemi öneriyor acaba?

Komşuları için ölüm listesi hazırladığını söyleyip, şimdi de beraat eden kadının yöntemi gibi mi?

“Halk arasında düşmanlık yaratmak” bu değilse, acaba nedir, merak ettim.

Pegasus çalışanı bir genç sosyal medya mesajıyla “halk arasındaki düşmanlık” yaratabiliyorsa, milletvekili sıfatını da taşıyan birisinin halkın bir bölümünün ortadan kaldırılmasını istemesi ne yaratıyor?

“Azgın azınlığın” muhafazakarlık kılığına girerek yarattığı toplumsal baskı bütün olarak yaşam biçimimizi hedef alıyor.

Onlar gibi yaşamıyorsanız “rezil” ya da “kirli” ve çoğu kez de “sapık, ahlaksız” gibi yaftalamalara hazır olmalısınız.

O kadar azgınlar ki Emniyet Genel Müdürlüğü bile, bir açıklamasını beğenmediği eski bir polis yöneticisinin görüşünü açıklamasını “ahlaksızlık” diye niteleyebiliyor.

Neredeyse Mülkiye – SBF tarihi kadar eski İnek Bayramı’nın “muhafazakâr hassasiyetler” nedeniyle inceleme altına alınması da bunun bir örneği.

Rektöre göre “inek duası”, fakülte ve üniversite ilkeleriyle bağdaşmıyormuş!

Üniversite fikriyle bağdaşmayan bir şey varsa o da sizin bu zihniyetiniz bayım demek zorundayım.

İnek Duası’nı “asla tasvip etmeyen” zihniyet, Pegasus çalışanı gencin çocukça bir şakasını da asla tasvip etmedi, bu azgın baskıya hemen boyun eğen şirket çalışanını işten atabildi.

Kimsenin sesi de çıkmadı. Onayladıkları için değil, böyle şeylere alıştıkları, bunlar bu zamanın “normali” haline getirildiği için.

Aynur Doğan’ın konserinin, Eskişehir’deki gençlik festivalinin yasaklanması da hep aynı baskının sonucu.

Azgın azınlığın “muhafazakâr hassasiyetleri” sadece yaşam biçimleriyle ilgili.

Mesela çocukları ile hırsızlık yapan politikacılar ile ilgili bir hassasiyet beslemiyorlar.

Belediye başkanı olarak görev yaparken, belediyenin konuk evini kendisi için ihaleye çıkarıp, kimsenin katılmadığı ihale ile ucuza kapatıp, kendisine konut yapan da muhafazakâr hassasiyetlere dokunmuyor.

Beytülmalin yağmalanması da onları ırgalamıyor, malum “dava” meselesi!

İçişleri Bakanı yolsuzluk dosyalarını alıp kilitlemiş, savcılara göndermiyor, muhafazakâr hassasiyetleri huzur içinde, etkilenmiyor.

Mafyadan maaş alan AKP’li politikacı var, o tarafa bakmıyorlar bile.

Adalet Bakanı Yardımcısı, olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi gösterip, bir iş adamının mal varlığı üzerindeki tedbiri kaldırarak adamın mal kaçırmasını sağlıyor, muhafazakâr hassasiyetler sus pus!

“Dava” için her yol mubah, o zaman muhafazakâr hassasiyetler rafa kalkabiliyor.

Beş altı yerden maaş alanlar, daha beş – altı yıl önce minibüsle işe giderken şimdi Range Rover’den inmeyenler de.

Hassasiyetleri, başkasının nasıl yaşadığı ne giydiği ne yiyip içtiği ne okuduğu ne izlediği ne yazıp çizdiğine yoğunlaşmış.

O kadar hassas bir bünyeleri var ki öyle giyinmeseler, bakmasalar, okumasalar, izlemeseler de nem kapabiliyor.

Aslında ahlaksız bir tabiatları var yani.

Abdestlerinden emin olmadıkları için herkesi belli bir yaşam biçimini benimsemeye zorluyorlar.

Onun için aslında bu tiplerin civarındaki kadınların sıkı sıkıya örtünmelerinde ben de yarar görüyorum, Allah korusun!

Neyse, konuyu dağıtmayacağım.

Bu azgın azınlığın yarattığı terör, yaşam biçimimizi tehdit ediyor.

Var olmaya devam edeceğimizi, bu konuda ayak direteceğimizi göstermediğimiz her olayda bir adım ileri atmakta da tereddütleri yok.

Kendileri gibi olmayanları terörize ediyorlar, ses çıkaramaz hale getiriyorlar ki etki alanlarını genişletsinler, hep bir adım ileri atabilsinler.

Bugün “başkalarına” diye bir kenarda sessizce izleyen gerçek muhafazakârları da uyarmak isterim.

Taliban’ın, IŞİD’in, Boko Haram’ın, El Kaide’nin olduğu ülkelerde, sizler gibilere de yer yok. Akıllı olun, bu oyuna düşmeyin.!

—————————-