Altılı Masa’nın beşinci toplantısında liderler “daha önce üzerinde anlaştıkları gibi” Cumhurbaşkanı adayı konusuna hiç girmemiş.
Çünkü liderlere göre aday değil, parlamenter sisteme dönülmesi önemliymiş.
Nitekim DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Fox TV’de katıldığı programda şunu söylüyor:
“Bizim ilk amacımız Türkiye’nin nasıl yönetileceği. Geçiş sürecinin nasıl olacağına karar vermeden adayla ilgili tartışmanın içine girmenin yanlış olacağını düşünüyoruz.”
11 ay sonra ikili bir seçim yapacağız; bir “icracı Cumhurbaşkanı” seçeceğiz, TBMM’yi yenileyeceğiz.
Yani altı partili masaya bir “ilk amaç” gerekiyorsa bu sanırım önce seçimi kazanmak olmalı.
Araştırmalar gösteriyor ki Anayasa değişikliği yapabilecek bir çoğunluğa bugünkü iktidar bloğu da muhalefet bloğu da ulaşamayacak.
Yani bir “ham hayalden” söz ediliyor!
Üstelik bu milletin karnını doyurmayacak, bu yönde herhangi bir umut da vermeyecek bir ham hayal.
Milletin gündeminde de kaçıncı sırada yer alır bilmiyorum ama çok gerilerden geleceğini tahmin etmek zor değil.
Onun için “parlamenter sistem” bir sonraki seçimin gündemi olabilir.
Bu, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacak ve sorunları çözecek, çözme yolunda ilerleyecek muhalefet adayının bir beş yıl için daha seçmenin karşısına çıkması demek.
Düşük profilli bir aday ile bu da mümkün olmaz.
Seçimi düşük profilli bir adayla kazanamazsınız.
Parlamento çoğunluğunu kazanmayı sağlayacak şey de listeleri sürükleyecek bir Cumhurbaşkanı adayı olur.
Bugün askıya alınmış gibi görünen ve birçok hükmü yok sayılan Anayasa, sorunlarına rağmen Türkiye’nin üzerine giydirilmiş deli gömleğinin yırtılmasına olanak verebilir.
Öte yandan Erdoğan’ın tek adam yetkilerini kullanarak tahrip ettiği kurumları yeniden işler hale getirebilmek için de o tek adam yetkilerine ihtiyaç duyulacak, burası açık.
Onun için bu “sistem fetişizmini” bir kenara şimdilik bırakmanın ve seçimi kazanmaya odaklanmanın zamanıdır.
Altılı masaya önerim, bu “havanda su dövme toplantılarından” kurtulmaktır.
Bir icraat programı ve bu programı uygulayabileceğine ilişkin güven yaratacak, halka ulut verecek bir aday lazım.
O da şimdi lazım!
———————————–
Tamam da 128 Milyar dolar nerede?
Bağımsız Türk adaleti, CHP’nin, eski Maliye Bakanı Berat Albayrak’a 60 bin lira tazminat ödemesine karar verdi.
Hatırlarsınız: 128 Milyar dolar olayı, Merkez Bankası rezervlerinin “arka kapıdan” satılarak döviz fiyatlarının kontrol edilmesi çabasından kaynaklanıyor.
Merkez Bankası ile Hazine, bu tartışma başlayıncaya kadar gizli tutulan bir protokol yapmışlar ve Merkez Bankası, rezervlerinden Hazine’ye döviz satışı yapıldığı ortaya çıkmıştı.
Hazine’nin bu yolla elde ettiği dövizi kamu bankaları aracılığıyla piyasada satarak döviz fiyatlarını kontrol etmeye çalıştığı da bir başka gerçek.
Ben şahsen böyle konularda Mahfi Eğilmez gibi bağımsız iktisatçılara güvenirim.
19 Nisan 2021 günü kendi bloğunda yayınladığı yazıda, bu hesabı kamu kaynaklarına dayanarak yapmış ve şu soruyu da sormuştu:
“Burada sorulması gereken soru TCMB’nin döviz yönetimi konusundaki görevini Hazine’ye niçin ve nasıl bıraktığı meselesidir.”
Mahkemenin nasıl bir hesap yaparak Merkez Bankası rezervlerinin erimediğine karar verdiğine ve bunun da Bölge Adliye Mahkemesi tarafından nasıl olup da onaylandığına aklım ermedi.
Kuşkusuz ki Berat Albayrak, bu parayı alıp evine götürmedi. Bunu iddia eden bir kişinin olduğunu da duymadım.
Hem rezervlerin tükendiğini hem de döviz fiyatlarının yerinde tutulamadığını da yaşayarak gördük.
Keşke mahkemeler “satılmadı” diye düşündükleri 128 Milyar doların gerçekte nerede olduğunu Merkez Bankası Başkanı’na da söyleselerdi.
Böylece adamcağızı “swaptı, mwaptı” diye Körfez’in petrol şımarıklarının iki dudağının arasına bakmaktan kurtarabilirlerdi.
————————————-
Ucu siyasete dokunacağı için yazamıyorlar
İranlı uyuşturucu baronu Naci Şerif Zindaşti’yi gece yarısı tahliye eden hâkim ile ilgili müfettiş raporu iki yıldır yazılamadığı için HSK, söz konusu hâkim ile ilgili bir karara varamıyormuş.
Hiç şaşırmadığımı söylemeliyim.
Rapor daha uzun süre yazılmaz çünkü ucu bir şekilde Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Burhan Kuzu’ya çıkar.
Kuzu’nun Zindaşti’nin tahliye edilmesi için hakimlere baskı yaptığı iddiaları ortaya çıktığında yaşananları hatırlayalım.
Kuzu önce inkâr etmiş, Zindaşti’yi tanımadığını söylemişti ancak sonra ortaya çıkan fotoğraflar ikilinin “yakın tanış” olduğunu gösteriyordu.
Kuzu için “nüfuz ticareti” suçlamasıyla 5 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlanmış ve fakat Kuzu, 1 Kasım 2020’de hâkim karşısına çıkamadan Koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirmişti.
Rapor, iki yıldır yazılamıyorsa nedeni bu nedenle siyasidir diyorum.
Ucu Kuzu’ya ve AKP’ye dokunmadan bu rapor yazılamaz çünkü.
—————————