Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Cumhurbaşkanı yanlış biliyor

Cumhurbaşkanı yanlış biliyor

Cumhurbaşkanı bilmeli ki bu nedenle seçim iptal olmaz; çevresindeki hukukçuları gözden geçirmesini öneririm

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da seçimin yeniden yapılmasını istiyor.

Moskova’dan dönerken, uçaktaki “maiyet gazetecilerine” şöyle konuştu:

“Teşkilatımızda sandıklara tam hâkimiyette, eksikler kusurlar olmuş olabilir. Bu konuda çok iddialı konuşamam. Ama şunu bilmemiz lazım, son bir yasal düzenlemeyle, bir defa sandık kurulları, sandık başkanları kamu görevlilerinden oluşur. Burada, öyle şeyler olur ki, İstanbul’da, bakıyorsunuz, belediyenin personeli, işçi sandık kurulu başkanı olmuş. Bazı yerlerde asker üye. TSK’da görevli, sivil personel de olsa, orada sandık kurulu başkanı olamaz. Bunları tespit etmiş durumda arkadaşlarımız. Tabii bunlar, işe usulsüzlük noktasında şaibe getiriyor. Aslında samimi bir davranış olsa, bu iptale götürür.”

Cumhurbaşkanı’nın sözlerine bakınca, sandık kurulları başkanlarının bu göreve sanki kendi kendilerine geldikleri zannedilebilir.

Ya da CHP, bir şeytanlık yapıp olmayacak kişileri sandık kurulu başkanı mı yapmış?

Buyurun sandık kurlu başkanı nasıl olunuyor, ilgili kanundan okuyalım:

Madde 22 –  İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilgili ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilir. İlçe seçim kurulu başkanı, bu kamu görevlileri arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirler. Sandık kurulu başkanının göreve gelmemesi halinde, kamu görevlileri arasından belirlenen üye, bu üyenin de bulunmaması durumunda en yaşlı üye kurula başkanlık eder.”

Demek ki neymiş? Sandık Kurulu Başkanı olmak, bir kamu görevlisinin keyfine kalmış bir durum değil.

Cumhurbaşkanı’nın da söylediği gibi askerler, zabıtalar, idari amirler, milletvekilleri ve adaylar sandık kurulu başkanı olamazlar.

Bunlar sandık kurulu başkanı olduysa, bu önce mülki idare amirlerinin sonra da İlçe Seçim Kurulu başkanlarının yaptığı bir hatadır.

Bu nedenle seçim iptal edilmez.

Hatırlayın, referandum oylaması sürerken, YSK mühürsüz oy pusulaları ile ilgili bir karar almıştı.

Gerekçe “sandık kurulu hatasının, vatandaşın iradesinin önüne geçmemesi” idi.

Cumhurbaşkanı bilmeli ki bu nedenle seçim iptal olmaz. Çevresindeki hukukçuları gözden geçirmesini öneririm.

Milli irade hırsızlığı

Yüksek Seçim Kurulu, KHK ile kamu hizmetinden çıkarıldıktan sonra yerel seçimlere girip, belediye başkanı ya da muhtar seçilenlere mazbatalarının verilmeyeceğini açıkladı.

Böyle yerlerde seçimde ikinci sırada oy alan aday, seçilmiş sayılacak.

HDP’nin Diyarbakır’da en güçlü olduğu yerlerden birisi olan Bağlar Belediye Başkanlığı seçiminde en yüksek oyu alan Zeyyat Ceylan, öğretmen olarak görev yaparken çıkarılan KHK ile ihraç edilmişti. Yine Van Tuşba’da seçimi önde tamamlayan Yılmaz Berki, Edremit’te Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ve Çaldıran’da Leyla Atsak’ın ayrıca Kars’ın Digor ilçesi Dağpınar Beldesi’nde Abubekir Erkmen’in KHK ile ihraç edildiği bildirildi.

Böylece nur topu gibi bir tartışma konumuz daha oldu.

Anayasa’ya göre YSK kararları kesin ve bu kararlara karşı bir itirazın ileri sürülebileceği bir yargı organı yok.

Ancak ortada bir de “seçme ve seçilme hakkı” var.

Bir demokrasi için olmaz ise olmaz koşullardan biri seçim.

İsteyen herkesin aday olabileceği, en çok oyu alanın seçilebilmesinin önünde bir engel olmadığı, gizli oy, açık sayım ile yargı gözetiminde yapılan seçimler!

KHK ile işlerinden çıkarılanların bir bölümü, olağanüstü hal ilanında kullanılan gerekçe dışındaki suçlamalarla kamu hizmetinden mahrum bırakıldılar.

Oysa biliyoruz ki Anayasa’ya göre, KHK’lar, Olağanüstü Hal ilanını gerektiren nedenlerle ilgili olarak çıkarılabilir.

Bu kişiler hakkında verilmiş bir mahkeme kararı da yok. Öyle olsaydı zaten mahkum edilmiş olurlardı, bu tartışma en başından itibaren gereksiz olurdu.

Şimdi AİHM’nin özel bir önem verdiği seçme ve seçilme hakkı ile ilgili tartışma da bunun üzerinden gelişecek.

AİHM, bu başvuruyu kabul eder mi, yoksa YSK kararlarının kesinliği nedeniyle geri çevirir mi? Bunu bugünden kestirmek zor.

Ama şunu da biliyoruz ki bir seçimde ikinci sırada gelen adaya mazbatayı vermek, demokratik seçim ile de pek alakası olmayan bir durum.

Buna milletin iradesinin çalınması dersek, abartmış olmayız.

Bu konuda söz söyleme hakkınız yok

Bu AKP yöneticilerinin hassas bir bünyeleri var.

Geçen gün Ekrem İmamoğlu, sadece kendisine değil, bütün muhalefete ciddi bir ambargo uygulayan medya organlarının sahiplerinin isimlerini yakın bir gelecekte ağzına bile almayacağını söyledi.

Bu ne anlama geliyor, ben tam olarak bilemiyorum.

Ama geçmiş AKP belediyeleri uygulamalarından çıkartabildiğim kadarıyla bu “Ben başkan olunca hepiniz kapıma dizileceksiniz, o zaman ben de sizi tanımayacağım” anlamına geliyor olabilir.

Zaten başka ne anlama gelecek ki?

Fakat bu AKP yöneticilerinin hassasiyet göstermelerine neden oldu.

Uzun süredir ilk kez ahlaki meselelerden, nefret suçunun niteliklerinden söz ettiklerine tanık olduk.

Ömer Çelik bunlardan biri. İmamoğlu’nu çok eleştirdi, medya patronlarının soyadlarını demecinde söylediği için!

Anadolu Yayıncılar Birliği diye bir dernek de varmış, ben adını yeni duydum. Bunlar da İmamoğlu’nu kınama sırasında önlerde yer kapmaya çalıştılar.

İmamoğlu meğerse “tehdit dili” kullanıyormuş.

İmamoğlu, bu sözleri söylemesinin ardındaki niyet yukarıda belirttiğim gibi “siz gününüzü görürsünüz” gibisinden bir çıkış ise, bence yakışık almıyor.

Bir demokraside, medya, sahipleri üzerinden eleştiriliyor, sahipleri üzerinden gazeteciler suçlanıp, ötekileştiriliyorsa bu arızalı bir durum sayılmalıdır.

Ama bunu ben söyleyebilirim, siz AKP’li beyler bu konuda bir söz söyleme hakkına sahip değilsiniz.

Sizin Reis, meydanlarda, televizyon programlarında gazete sahiplerini, gazete yöneticilerini, gazetecileri hedef gösterirken siz sesinizi çıkarmadınız.

Hatta Reis’in arkasında hizalanıp alkış da tuttunuz.

Aydın Doğan’a, AKP – Fethullahçı çete işbirliğiyle milyar dolarlık vergi cezası kesilirken, neredeydiniz?

Reis’in beğenmediği haberler yayınlanıyor diye gazete – televizyon  sahibi bir ailenin yok edilmeye çalışılmasına sesiniz çıktı mı?

Sizin Reis meydanlarda tek tek gazetecileri hedef gösterdi. Fatih Portakal’a, Nuray Mert’e, Cüneyt Özdemir’e verip veriştirirken aklınızdan bir an için bile olsa “nefret suçu işliyor” düşüncesi geçti mi?

Sizin doldurduğunuz çanaklardan beslenen medya trolleri, gazetelerinizdeki köşelerinde her gün gazetecileri hedef gösterirken ağzınızı açıp, bir şey söylediniz mi?

Onun için bu palavraları boş verin. Tıynetinizi hepimiz biliyoruz, boşa çenenizi yormayın.