Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Cumhurbaşkanı’nda yorgunluk alametleri var

Cumhurbaşkanı’nda yorgunluk alametleri var

Erdoğan, Ayasofya’yı aslına rücu ettirecek ise kilise yapacak demektir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, işgal altındaki Golan Tepelerinin İsrail’e ait olduğunu kabul eden kararnameyi imzalayan ABD Başkanı Trump’a çok kızdı.

“Cevabınızı bizden alacaksınız” dedi.

Suriye’nin toprak bütünlüğüne dokundurtmayacağını söyledi.

Bunu nasıl yapacağını haliyle merak ettim. Konuşmasını bu heyecanla okudum:

Ayasofya’ya girişleri bedava da yapabilirmiş, adını yeniden camiye de çevirebilirmiş.

“Seçimlerden sonra Ayasofya’yı aslına rücu ettirebiliriz” de diyor.

Bunu söylememiş olduğunu varsayalım.

Çünkü Ayasofya’yı aslına rücu ettirecek ise kilise yapacak demektir ki bu Binali Bey’e seçimi kaybettirir, haberi olsun.

Cumhurbaşkanı’nın kafasının bir hayli karışık bulduğumu üzülerek yazmak zorundayım.

Belli ki çok yorgun, biraz dinlense onun için de bizler için de iyi olur. Huzur gibisi var mı?

Türkiye’nin bekası, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’nin İsrail’e ait olduğunu kabul eden kararname, Binali Bey’in belediye başkanlığı, Ayasofya’nın yeniden cami olması arasında kurduğu korelasyon, yorgun olduğunu düşündürtüyor.

Aklıma gelen sorulara engel olamıyorum:

Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim için bir beka meselesi idiyse Suriye’yi parçalayacak şeriatçı gruplara niye silah gönderdiniz?

Niye o vakit Suudilerin kuyruğuna takılıp sınırımızı Peşaver’e çevirdiniz?

“Camdan bir evde oturan, komşusuna taş atmamalı” diye yazdığımda niye kızdınız?

O gün mü yanılıyordunuz, bugün mü yanılıyorsunuz?

İsrail ve ABD’yi cezalandırmak için Ayasofya’yı camiye çevirmek, nasıl bir ceza olacak?

Bir yanda Golan Tepeleri, hemen yanında Fırat’ın doğusu. Öbür tarafta Ayasofya! Ne alaka?

ABD ile bir savaşa mı tutuşacağız?

Yoksa, mitinglerde kalabalıklar coşsun diye yüksek perdeden sallıyor muyuz?

Peki Türkiye Cumhurbaşkanı’nın inandırıcılığı meselesi ne olacak?

Bunu biz vatandaşlar kadar siz de önemsiyor olmalısınız.

Onun için yapabileceklerinizi söyleyin, uluslararası meseleler nutuk atarak çözülmez, aklınızda bulunsun.

Gaziantepli “şeyler” oylarını kime verecek?

Yerel seçim yapacağımız için birçok sonuç olacak ve doğal olarak herkes kendi ilgi alanındaki yerlerde seçimin nasıl sonuçlanacağını merak ediyor.

Kimisi büyükşehirleri kimin kazanacağını, kimisi oturduğu yerde muhtarın kim olacağını vs.

Benim en çok merak ettiğim ise Gaziantepli “şeylerin” oylarını kime verecekleri.

Kendilerine “şey” diyen adamın partisine mi verecekler? O zaman bundan sonra biz de onlara “şey” mi diyeceğiz, merakım bu.

Gaziantep şahane bir şehirdir. Kültürüyle, yemeğiyle, tarihiyle özel bir şehir.

Ülkü Tamer’den, Ahmet Ümit’e kadar büyük yazarlar yetiştirmiş bir şehir.

Bence Orta Doğu’nun en rafine mutfağı da oradadır. İnsanları kibar ve dost canlısıdır.

Ama bu şehrin bir milletvekili, geçen gün bir açılış töreninde Gazianteplilerin, trene bakan “şeyler” gibi olduğunu söyledi.

Sonra bin dereden su getirdi ama yetmez. Normal olan, böyle bir rezilliğin ardından istifa etmektir.

Ama bunlar Gaziantepliler tarafından seçilmeyip, Reis tarafından tayin edildikleri için bunu yapamıyorlar. Yaparlarsa Reis’in gazabından korkuyorlar.

Dün de baktım aradan 5 gün geçtikten sonra belediye başkanı Fatma Şahin bu konuda demeç vermiş.

Meğerse o sırada bu sözlerin söylendiğinin farkına varmamış.

Belli ki hanımefendinin kulakları gibi basın danışmanlığı da ağır çalışıyor. Bu konuda konuşmak için 5 gün beklenir mi?

Milletvekili Ahmet Uzer’in “amacını aşan sözler söylediğinden” bahsediyor.

Merak ettim, Milletvekili Uzer’in amacı neydi ki, bu sözler ile onu aşmış olsun?

“Şey” dediği şey, af edersiniz bildiğiniz “öküz”.

Acaba “keçi” mi demeyi mi amaçlamıştı ki “öküz” deyince bunu “aşmış” olsun?

Yoksa “aslan” mı diyecekti? Ama aslanı aşmak için panter, çita, kaplan, fil filan gibi kelimeleri seçmeliydi. Öküz, aslanı aşabilir mi?

Her neyse, bu tartışmayı daha fazla uzatmayacağım.

Benim bildiğim Gaziantep’te, kahvehanede birisine böyle hitap ederseniz, gözünüzün üstüne bir yumruk da yiyebilirsiniz, şanslıysanız sadece duyduğunuza pişman olacağınız sözler işitebilirsiniz.

Dediğim gibi bunu merak ediyorum: Gaziantep’te “şey” olarak nitelendirilmeyi içine sindirebilen kaç kişi çıkacak?

Reis, Binali Bey’i dinler mi?

AKP İstanbul adayı Binali Yıldırım, uluslararası büyük şirketleri İstanbul’a getirtecekmiş.

Bunu niye Başbakan iken yapmadı da Belediye Başkanı olmayı bekliyor, anlayamadım.

Ama önemli değil, zararın neresinden dönülse kardır diyelim, şimdi aklına gelmiş belli ki.

Bunu da nasıl yapacağını Ertuğrul Özkök’e şöyle açıklıyor:

“Yatırımcıların önüne kırmızı halı sermek gerekirse, kırmızı halı sereceksin.”

Binali Bey’e benim de bir faydam dokunsun: Kırmızı halı sermek yetmez de gerekmez de.

Uluslararası büyük şirketlerin merkezlerini İstanbul’a taşıtacaksanız, öncelikle ciddi vergi avantajları sağlamalısınız.

Öte yandan o şirketler bilmeliler ki kendilerini Brüksel’de ne kadar rahat hissediyorlarsa, burada da o kadar rahat olacaklar.

Yani düzgün işleyen bir hukuk sistemi de gerekir. Siyasetin müdahale edemediği, gerçekten bağımsız bir yargı!

Ekonomiyi yönlendiren kurumların siyasetten bağımsız uzman kurullarca yönetiliyor olması da şart ki siyasetçi değiştikçe ülkenin izlediği ekonomik yol değişmesin.

Kalifiye personel ihtiyacını da unutmayalım ki onlar da İmam Hatip’ten çıkmıyor. Eğitim kalitesini yükseltmeli, yabancı dil eğitimini, fen bilimleri eğitimini üst düzey hale getirmelisiniz. Şirketler dua ederek yönetilemiyor çünkü.

Bunlardan ötesini sağlamak kolay. İyi bir iletişim ve ulaştırma altyapısını kurmak paraya ve zamana bakar.

Onun için önce Reis’e, yargıyı serbest bırakmasını söylemesi gerek. Reis, Binali Bey’i dinler mi?