AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “siyasetteki yol arkadaşları” ile görüşmüş.
Sedat Bozkurt’un yazdığı kulis haberine göre Erdoğan, işlerin AKP açısından iyi gitmediğini söyleyen arkadaşlarına “Fox haber, CHP, muhalefet ağzıyla konuşuyorsunuz, bunların hiçbiri doğru değil” demiş.
İddiaya göre son zamanlarda Erdoğan, kendisini uyaran “kalp gözü açık hocaların” uyarılarına da kulak asmıyormuş.
Bu bir kulis haberi ve bana soracak olursanız esasen haber değeri olmayan bir kulis haberi.
Çünkü Erdoğan’ın kimseyi dinlemediği, zaten yakın çevresinde bulunanların da azarlanma endişesiyle ağızlarını açamadıkları çok gizli ve yeni meydana gelmiş bir durum değil.
Erdoğan, Saray’ına kapandığı günden beri bir tür “yankı odasında” yaşıyor ve sadece kendi söylediklerini duyabiliyor.
Çünkü bütün otokratlar gibi Erdoğan da her şeyin en doğrusunu kendisini bildiğine, en iyisini de kendisinin yaptığına inanıyor.
Bunun dışındaki sesleri, eleştirileri duyabilmesi mümkün değil ve zaten seçimi kaybedecekse de bu nedenle kaybedecek.
Hemen bütün araştırmaların bize söylediği gerçek şu: Seçmenlerin yüzde 58 ile 62 arasında değişen bir bölümü, oyunu kesinlikle Erdoğan’a vermeyeceğini söylüyor.
Ve bu yeni bir durum değil.
Çok uzun süredir araştırmalarda bu sonuç çıkıyor; bir puan eksiliyor, bir puan artıyor ama genel tablo değişmiyor.
Bunu değiştirebilmesi, Erdoğan’ın ezberlediği ve aynısını tekrarlayıp durduğu politikalarda değişiklik yapabilmesi ile mümkün.
Hâlâ faizin sebep, enflasyonun sonuç olduğuna inanıyor mesela.
Yola böylece çıktıktan sonra zannettiği gibi yatırımların artmadığını, Türkiye’nin cari açığının azalmaya başlamadığını, döviz fiyatlarının durduk yerde artmasıyla enflasyonun çıldırdığını filan göremiyor.
Zannediyor ki algıyı iyi yönetebilirse, vatandaşlar yaşadıkları gerçeklere inanmak yerine onun söylediklerini doğru kabul ederler.
Unuttuğu şey şu ki boş midelerin gurultusu, boş tencerelerin gürültüsü onun algı yaratmak için çıkardığı sesi bastıracak kadar güçlü.
Çevresinde de bunu söyleyebilecek kimse yok. Ne ekonomiden sorumlu bakanı ne Merkez Bankası’nın başına memur ettiği şahıs politikalarının sonuç vermediğini söyleyebiliyor.
Günün birinde tebdili kıyafet edip sokağa çıksa ve Pazar yerlerini, kasapları, balıkçıları filan dolaşsa gerçeği kendi gözleriyle görebilecek ama devir o devir değil.
Erdoğan’ın bir yerden diğerine giderken nasıl bir konvoyla dolaştığını görenler kendisini toplumdan nasıl tecrit ettiğini daha iyi görebiliyorlar.
Vatandaşla kısa süreli temaslarında ise çevresine toplananların “seçilmiş” olduğu da bir başka gerçek.
Bütün otokratların kaderi bu.
İktidarın çelik çekirdeğinin dışında kimseyle temas kuramıyorlar, paranoyaya varan bir güvenlik endişesi nedeniyle gerçek hayatla bağları kesiliyor.
Onun için de kendisini uyarmaya cesaret edenleri böyle azarlanmalar bekliyor: Muhalefet ağzıyla konuşuyorsunuz!
Oysa muhalefetin ne dediğine gerçekten kulak vermek kendisi açısından yararlı olurdu.
Nerede hatalı olduğunu görmesini sağlayabilirdi.
Artık böyle bir ümit yok; Erdoğan kendisini içine soktuğu fanusun camından dışarı bakmaya ve sadece görmek istediğini görmeye devam ederek seçime kadar gidecek.
Bugüne kadar izlediği politikalarda düzeltme yapmayacağı için de değişmeyecek, yandaşlarının beklediği tavşanları, şapkasından çıkaramayacak.
Seçimi kaybederse bunun nedeni hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemesi olacak.
——————————–
“Ben yaptım oldu” ile olmuyor
Birkaç gündür sosyal medyada dolaşan bir video var.
Bodrum’da çekilmiş bir video bu.
Turizm Bakanı, geçtiğimiz yıl Bodrum Gölköy’de kurulu bir oteli satın aldı. Ardından da otele komşu ormanlık arazi, turistik tesis yapılması kaydıyla bakanın şirketine tahsis edildi.
Tahsisi Turizm Bakanı yaptı, tahsisten Turizm Bakanı’nın şirketi yararlandı.
Tam Türkiye’ye özgü bir durum olduğu için de bir iki gün konuşuldu ve unutuldu.
Olayı tekrar hatırlamamıza neden olan şey bu video.
Satın alınan otel zaten yıkılıp, yeniden yapılacaktı.
Ancak videodan anlaşılıyor ki inşaat ormanlık alana doğru büyümüş, adeta terk edilmiş bir maden ocağını andıran bir alan ortaya çıkmış.
Yapılan her şey kanunlara, yönetmeliklere uygun olabilir. Bunu tartışmıyorum.
Eğer bakan bile kanun ve yönetmelikleri uymadan doğayı tahrip eden bir inşaat yapabiliyorsa zaten bunun nesini tartışacağız.
Temel sorun şu: Buraya nasıl bir tesis yapılmakta olduğu ile ilgili kimsenin bir fikri yok.
Özellikle de bölge halkı, bu tür konularda “dış kapının mandalı” muamelesi görüyor.
Oysa o inşaatın nasıl bitirileceği ve ortaya neyin çıkacağını ilk elde bilmesi gerekenler o bölgede yaşayan insanlar olmalı.
Şirket biliyor, şirket yapıyor, şirket kullanacak.
Bu çağdaş bir demokraside kabul edilebilir bir şey değil.
Bakan vakit geçirmeden videoda gördüğümüz o alanda yapılmakta olan inşaatın ne şekilde biteceğini halka açıklamalı.
Kim bilir belki de iş bittiğinde gerçekten doğaya saygılı bir yapı ortaya çıkacak. Belki de doğayı katletmiş bir canavarla karşılaşacağız.
Bunu bilmiyoruz çünkü hiçbir iş şeffaf olarak yürütülmüyor.
“Ben yaptım oldu” bu iktidarın temel şiarı haline elmiş durumda.
——————————-