Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kılıçdaroğlu gün sayacak

Kılıçdaroğlu gün sayacak

“Altılı Masa” artık bir seçim ittifakı olarak yoluna devam edecek. Böylece Millet İttifakı yeni partilerle genişlemiş oluyor.

Siz bu yazıyı okurken de “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adını verdikleri bir tür koalisyon protokolünü de açıklamış olacaklar.

Ortak Politikalar Mutabakat Metninin 9 ana, 73 alt başlıktan oluştuğu belirtiliyor.

2 bin 500 maddelik bir eylem planı ve vaatler silsilesi!

Yaklaşık 200 sayfa olacağı belirtildi.

Bu 200 sayfanın 200’ünü de kaç kişi okuyacak, gerçekten merak ettim.

Kendimi yokladım hepsini sıkılmadan okuyabilir miyim diye ve küçük bir muhasebeden sonra kendimi kandırmamaya karar verdim: Günlük olarak yorumlar yazmıyor olsaydım asla okumazdım.

Buna rağmen bir defada hepsini okur muyum, emin değilim.

Seçmenlerin kaçı böyle bir metni okur derseniz, yüzde 1 bile iyi bir rakam olur derim.

Muhtemelen seçim kampanyası sırasında bu ortak metnin içinden bazı bölümler, sloganlaştırılarak kampanyanın bir parçası olacak.

Birbirinden derin çizgilerle ayrılan altı siyasi partinin bir araya gelerek böyle bir metin oluşturabilmiş olması kuşkusuz ki çok önemli.

Çok partili siyasi tarihimizde böyle bir şeye daha önce tanık olmamıştık. Liderleri bu nedenle kutlamak gerek.

Ancak bu metnin siyasi tarihimizde önemli bir yer edinebilmesinin bir tek koşulu var: Millet İttifakı her iki seçimi de kazanabilmeli ki bu metinde ortaya konulan vaatler ve eylem planını uygulama olanağı olsun.

Aksi takdirde bu metin bir fikir jimnastiği düzeyinde kalır.

Öyle görünüyor ki Mayıs ayının ortasında Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turu ve TBMM seçimi yapılacak.

Ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu hâlâ bilmiyoruz.

Her ne kadar Altılı Millet İttifakı’nın yöneticileri, “önemli olan prensipler” dese de seçmen için önemli olanın “isim” olduğunu tartışmaya bile gerek yok.

Türkiye, bir doğu toplumu ve böyle bir toplumda politikacıların kişisel karizmaları, çoğu kez parti program ve fikirlerinin de önünde gidebiliyor.

Sızan haberlere göre Şubat ayının ortasında adayın kim olduğu belirlenecek ancak açıklama daha sonra mı yapılacak, hemen o gün mü yapılacak, bu belli değil.

Altı kişinin bildiği bir ismi açıklamayı daha sonraki günlere bırakmanın ne anlama geldiğini anlayabilmiş değilim.

Bu isim her halükârda sızar onun için adayın belirlendiği gün, adayı açıklamakta yarar var.

Her ne kadar resmen açıklanmasa da Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olacağına ilişkin kuvvetli bir beklenti var.

Zaten bu işin bu kadar sündürülüp, adayın açıklanmasının en sona bırakılmasının nedenlerinden biri de kamuoyunun Kılıçdaroğlu’nun adaylığına “ısındırılması” amacı taşıdığını görmemek mümkün değil.

Adayın açıklanması seçimden önce son virajın dönülmesi anlamına gelecek.

Kılıçdaroğlu adaylık için gün saymaya başlarken her gün defalarca karşılaştığım bir sorunun sizlerin zihninde de uyandığına eminim: Kılıçdaroğlu kazanabilir mi?

Herkese verdiğim yanıtı size de vereceğim:

Kim bilir?

——————————

İçi boş hamasetin sonucu

İsrail’in Stockholm Büyükelçisi Ziv Nevo Kulman, İsrail Büyükelçiliği önünde yapılması planlanan “Tevrat yakma eyleminin” İsveç makamları tarafından engellendiğini açıkladı.

Böylece İsveç’te TC Büyükelçiliği önünde Kur’an – ı Kerim yakma eyleminin “fikir özgürlüğü nedeniyle engellenemediği” açıklamasının da bir palavra olduğunu öğrenmiş olduk.

Zaten AİHM kararları, bu tür eylemlerin fikir özgürlüğü hakkının kullanılması ile ilgili olmadığını, hükümetlerin isterlerse bu tür olayları engelleyebileceklerini gösteriyor.

İsrail Büyükelçiliği önünde Tevrat yakma eylemi ile Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur’an yakma eylemi arasında bir fark yok.

Peki nasıl oluyor da birisi engellenebilirken, diğeri engellenemiyor?

Birinde eylemcinin rahatça eylemini gerçekleştirmesi için tedbir alan polis gücü, diğerinde eylemin gerçekleşmesini önlemek için kullanılabiliyor?

Bunu, iki büyükelçinin İsveç hükümeti nezdindeki “etkisi” ile açıklamalıyız.

Bunu söylerken Türkiye’nin Stockholm Büyükelçisini şahsen eleştiriyor değilim, yanlış anlaşılmasın.

Büyükelçilerin elbette kişisel ilişkilerinden kaynaklanan bir gücü de vardır ancak temsil ettikleri hükümet yokmuş gibi de değerlendirilemez.

Bu Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin prestiji ile ilgilidir.

Dış politikayı, iç politikada propagandanın bir aracı haline getirme sevdasının Türkiye’yi getirdiği noktadır.

İçi boş hamasetin, “eyyyyyyy” nutuklarının sonucudur.

———————–

Biraz da gülelim

Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati:

“Fiyat istikrarını yavaş yavaş sağlayacağız, bilerek ani yapmıyoruz.”

————————-