Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ne mutlu “Türk olmayanlara”!

Ne mutlu “Türk olmayanlara”!

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, heyecanla bekledikleri İstanbul gezileri tam bir alaca karanlık kuşağı hikayesine dönen İsrailli turistler için ne demişti, hatırlayalım:

“Birtakım çekimler yaparken Sayın Cumhurbaşkanımızın konutunu da çekmişler. Sadece bununla da yetinmemişler aynı zamanda buraya yoğunlaşmışlar. Bununla da yetinmemişler aynı zamanda işaretlemişler. Bunu orada gören güvenlik unsurları, meseleye müdahale etti.”

Ben de Süleyman Bey’i “bakan zannedip” bu sözleriyle dünkü yazımda hafiften dalga geçmiştim.

Meğerse o kadar bile ciddiye almamam gerekiyormuş.

Yazılarımı bilgisayarla yazıyorum, T24 de on line yayınlıyor. Onun için “yazımın mürekkebi kurumadan” gibi bir klişeyi de ne yazık ki kullanamıyorum; ne yazarken, ne yayınlarken ortada mürekkep var.

Sabaha karşı kim bilir kaçıncı rüyamı görürken, İsrailli turistlerin casus değil, turist olduklarını anlayan Cumhurbaşkanı bir emir vermiş ve bir de uyandım ki memleketlerine sağ salim varmışlar bile.

Sevindiğimi söylemeliyim, böyle aptalca bir suçlama nedeniyle üç insanın hayatının kararması kabul edilebilir bir şey değildi benim için.

Tabii burada alkışı hak eden “bağımsız” Türk yargısı!

Bir savcı, bu deli saçması iddiayı ciddiye aldı ve cep telefonuyla çekilmiş bazı fotoğraflardan casusluk suçu icat etti.

Bir hakim “hadi canım, benimle dalga mı geçiyorsunuz” demesi gerekirken, turistleri tutukladı, hapse yolladı.

Evet, bir hakim bunu yaptı!

Anayasal haklarımızı kullanırken idarenin zulmüne maruz kalırsak haklarımızı korumasını bekleyeceğimiz bir hakim!

Ve sabaha karşı bir mahkeme “itirazı kabul etti”, turistleri serbest bıraktı.

Hayır canım Erdoğan “bağımsız yargıya” emir vermiş olamaz.

Gece yarısından sonra hakimlere ani bir zihni küşayiş geldi, tutukluluk halleri bunun için kaldırıldı.

Ve Natali ile Mordehay Oknin, bir uçağın ekonomi sınıfında geldikleri ülkemizden, İsrail hükümetinin sağladığı bir özel uçakla ayrıldılar!

“Daha karpuz kesecektik” demeye bile fırsat olmadı, arkalarına bakmadan evlerine koştular.

Her zaman derim, Türk olmak kolay değil diye!

Natali ve Mordi, Türk olmadıklarına kim bilir ne kadar şükrediyorlardır.

Türk olsalardı dertlerini anlatana kadar hapishanede kim bilir kaç sene geçirirlerdi.

——————————-

Mübarek Cuma Soruları – 12

12. Zafer Haftası şerefine yepyeni bir soruyla başlayalım.

Bu kez sorunun muhatabı Adalet Bakanı Abdülhamit Gül.

Hiç olmazsa bu soruya bir yanıt alırız diye ümit ediyorum çünkü anne ve babası, çocuklarına Abdülhamit ismini koyarken, Ulu Hakan’dan esinlenmiş olmalılar.

Bakalım kendisi ismiyle müsemma bir şahsiyet midir yoksa o da tam siper olup, soruyu duymazdan mı gelecek?

Kağıt – kalem hazırsa sorumu soruyorum:

Bir TC vatandaşı olan Kürşat Yılmaz, “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, nitelikli yağma, tehdit, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma” gibi suçlardan 66 yıl 3 ay 15 gün hapisle cezalandırılmıştı.

Avukatları, bu yargılamanın Fetullahçı hakimlerce yapıldığını ileri sürerek “yeniden yargılama” talep ettiler, bu talep kabul edildi. Yeniden yargılama sonucunda 35 yıla tekabül eden suçları işlemediği anlaşıldı.

Kürşat Bey bunun üzerine yeteri kadar hapishanede kaldığı için tahliye edildi, geçmiş olsun.

*  Sorum şu: Türkiye’de Fetullahçı hakimler tarafından mahkum edilenlerden kaçının “yeniden yargılanma isteği” kabul edildi?

Yeniden yargılanma isteği kabul edilenlerden kaçının suçsuz yere hapiste yattığı anlaşıldı?

“Yeniden yargılama” talebinin kabul edilmesi, Devlet Bahçeli’nin torpiline bağlı mıdır?

Bağımsız yargımız, bu işe kendisi karar verebiliyor mu?

*  Bir de buna bağlı soru: Fetullahçı hakimlerin yaptığı yargılama, yeniden yargılama için gerekçe olabiliyorsa, Osman Kavala ve Gezi protestolarına katılanlar, Fetullahçı savcının yazdığı iddianameyle nasıl yargılanabiliyorlar?

* Bir hakim ve bir savcı olmayan bir MASAK raporunu varmış gibi göstererek kara para aklayan bir kişinin 150 milyon dolarlık mal varlığını kaçırmasını sağladı.

O zamanın savcısı şimdi Adalet Bakanı Yardımcısı.

Savcı ve hâkim, bu kararı nasıl ve hangi teşvikin etkisiyle verdi?

Söylemeye utanıyorum ama rüşvet mi vardı, siyasi baskı mı?

HSK’nın ortaya çıkan bu rezilliğe rağmen kılını kıpırdatmıyor olmasını neyle açıklamalıyız? Yargı üzerinde siyasi baskı mı var?

* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir mafya şefinin, bir politikacıyı maaşa bağladığını açıkladı.

TBMM Başkanı ve Ankara Başsavcılığı ile de paylaştığı bu bilgi esasen savcılıkta bulunan bir dosyada da mevcuttu.

Savcı Bey de belli ki ismi soruşturmaktan korkuyor. Ne de olsa bağımsız yargı!

Bu adamı korumalarının nedeni, iktidar ortaklarından birinin üyesi olması mı? Mafyanın politikacısının adı ne?

* Kendisine gazeteci süsü veren bir tip Sezgin Baran Korkmaz’dan, Süleyman Soylu ile bir randevu ayarlamak için 10 Milyon Euro istedi.

Bu 10 milyon Euro nasıl paylaşılacaktı? Bakan Soylu, bundan bir pay alacak mıydı?

Yoksa Ankara’da bu işleri yürüten ve devletteki tıkanan boruları rüşvetle açan bir çete mi faaliyette?

Bakan Soylu’nun, yurtdışına kaçmasından önceki gün Sezgin Baran Korkmaz ile görüşmesi ve bu görüşmede 2 de polis müdürünün bulunması bu tür ilişkilerin sonucunda mı gerçekleşti?

* İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara ve İstanbul belediyelerinin elinden aldığı yolsuzluk dosyalarını neden saklıyor ve savcılığa göndermiyor?

İçişleri Bakanı, soruşturma dosyalarını ısrarla sakladığına göre birilerini koruma peşinde.

Cumaları alnı secdeden kalkmayan bu arkadaşlara tekrar soruyorum: Bu hırsızları korumak için bu kadar çaba niye?

Soylu bu çeteye ortak mı, yoksa ucu “üç harflilere” gider diye mi korkuyor?

Yoksa bu dosyalar, ileride şantaj amacıyla kullanılmak için mi saklanıyor?

* Erdoğan rejiminin en önemli müteahhitlerinden Rönesans’ın bir off shore hesabı üzerinden, 105 milyon 484 bin 952 dolar 46 Cent’i “bağış” olarak adını bilmediğimiz bir kişi ya da kuruluşa gönderdiği ortaya çıktı.

Bağış yapmak için off shore hesap kullanmak, daha önce hiç tanık olmadığımız bir durum.

Bu bağış kime gitti?

—————————————