Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Yavuz hırsızın yeni bahanesi: Işıklar!

Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın sosyal medya mesajı üzerine koparılan fırtına, tipik bir yavuz hırsız öyküsüdür.

Yıldırım, attığı mesajda Anayasa Mahkemesi’nin ışıklarının yandığını söylemiş, demek ki darbeciymiş, darbe iması yapıyormuş!

Oysa “yavuz hırsız”, o günün sabahı suç üstü yakalanmıştı.

Anayasa’ya göre herkesi bağlaması gereken Anayasa Mahkemesi’nin kararı, bu işler için görevlendirildiği bugüne kadar verdiği kararlarla ayan beyan ortada olan bir mahkeme tarafından yok sayıldı.

Mahkemenin yaptığı Anayasa’yı açıkça ihlal etmek, çiğnemek, yok saymaktır.

Ve bir darbeci aramak gerekiyorsa, bakılması gereken yer de o mahkemenin söz konusu ihlali kimin işaretiyle yaptığıdır.

Bir tweet mesajından “darbe uyarısı” alanların, önce dönüp kendilerine bakmalarında yarar var.

Anayasa Mahkemesi üyesi hangi gücüyle darbe yapacak?

Darbe paranoyası içinde olanlar, Anayasal düzeni tamamen ortadan kaldırmaya niyetli gibi göründüklerinin farkındalar mı?

Yüksek yargıçları elektrik direklerine asmakla tehdit etmek ne anlama geliyor?

Amacınız bir iç karışıklığı körüklemek ve bunu fırsat bilip, Anayasal düzene son darbeyi indirmek mi?

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı yasamanın da, yürütmenin de, yargının da meşruiyetinin tek kaynağıdır.

Ve kendi meşruiyet kaynağını ihlal etmek, yok saymak bu iktidarın uzun süredir vaz geçemediği bir alışkanlık olmuş durumda.

Bu gidiş,  hayra gidiş değildir.

———————————

Artık “serbest siyasi propaganda” da mı yasak?

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in TBMM Grup konuşması, büyük kentlerin meydanlarına kurulacak barkovizyon sistemleriyle halka ulaştırılacaktı.

Akşener’e karşı uygulanan ağır medya ambargosuna karşı geliştirilmiş bir yöntemdi bu.

Ancak polis, Covid 19 salgınını gerekçe göstererek, İyi Parti’nin bu girişimini engelledi.

Anayasa’ya göre siyasi partiler, siyasi hayatımızın “vaz geçilmez unsurları”dır.

Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Maddesi de, siyasi partilere “açık propaganda” hakkı veriyor.
“Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını” vurguluyor.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in TBMM Grup konuşmalarını meydanlarda barkovizyon ile yaymak, tam da bu “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor.
Polis, keyfi olarak bunu engelleyebiliyorsa, bu ülkede serbest siyasi faaliyetten de söz edemeyiz.

Pandemi nedeniyle uyulması gereken kurallar belli: İnsanlar arasında 1,5 – 2 metre mesafe olacak, herkes maske takacak.

Polisin görevi bunu gözetmekle sınırlıdır. Partililer, bu tedbirlere uydukları sürece polis bu işe müdahale edemez, müdahale ederse yasa dışına çıkmış olur.
Siyasi iktidarın hoşuna gitmiyor diye, bir partinin propaganda faaliyetlerini engellemek, milli iradenin serbestçe tecelli etmesini de engellemektir.
Böyle keyfi uygulamalar demokratik hakların kullanılmasını engelliyorsa orada artık bir demokratik hukuk devletinden söz edemeyiz.
Kuşku duymayın ki polisin bu tutumu, Anayasal düzene darbe girişimi sayılması bakımından, bir tweet mesajından daha önemli ve etkili bir girişimdir.

———————-

“Aşiretleşmeyelim” uyarısı Damat için mi?

Rakamların efendisi TÜİK, Türkiye’nin sanayi üretiminin 2018 Ocak ayından bu yana en iyi performansı gösterdiğini açıkladı.

Damat Bakan da bu büyüme ile Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında birinci, dünyada da 2. Sırada olduğunu söyledi.

Beni de bir meraktır alıyor böyle durumlarda.

Damat Bakan’a göre sanayi üretimimiz şahane gidiyor ama her nasıl oluyorsa oluyor, işsiz sayımız da artıyor.

Yoksa bu sanayi rakamları da TÜİK’in, işgücü istatistikleri gibi mi?

TÜİK, geçen gün işsizliğin yüzde 0,5 gerilediğini açıklamıştı.

Aynı istatistiklere bakanlar, çalışan sayısının da 1 milyon 622 bin kişi azaldığını görebiliyorlardı.

Bunun nasıl olduğu bir muamma değil.

Çalışan sayısı azalırken işsizliğin de azalabiliyor olmasının nedeni TÜİK’in halkımızın bir bölümünü yok sayması.

Deyim yerindeyse onlar “yaşayan ölüler” ve toplumumuzun çalışabilir nüfusunun yarısı “yaşayan ölü”!

Onun için Damat Bakan’ın sanayi üretiminin arttığını söylemesi biraz tuhaf.

Sanayi üretimi artıyorsa istihdam edilen işçi sayısı azalmıyor olmalı.

Çünkü Türkiye’de sanayi, bu son bir yıl içinde yapısal bir dönüşüm geçirmedi.

Bir yılda birden bire daha az iş gücüne ihtiyaç duyan ileri teknolojik üretime geçmedik.

Robotlar ve bilgisayarlar işçilerin yerini almadı.

Geçtiğimiz Pazar günü Balıkesir’den Soma’ya kadar bütün rüzgar enerjisi terminalleri duruyordu. İçlerinde dönen bir tek tane yoktu.

Sanayi üretimi artıyorsa, elektrik tüketimi de artıyor olmalı. O zaman bu rüzgar gülleri niye dönmüyordu?

Öyle görünüyor ki Damat Bakan bir kez daha mezarlıktan geçerken ıslık çalmak peşinde.

Kayınpederini de istatistik numaraları ile kandırmaya çalışıyor sanırım.

Çünkü durumu sallantıda.

Kayınpederi, önceki gün AKP’nin MYK toplantısında şu talimatı vermiş, yandaş medyadan okudum:

“Milletvekili veya il başkanlarının akrabalarını partinin yönetimine koymamaya dikkat edin. Aşiretleşmeyelim.”

Ben Bakan Bey’i uyarmış olayım.

————————–