NECMETTİN Erbakan’a yakın çevrelerin organize ettiği “Kardeşlik Geceleri” ile ilgili haber ve fotoğraflar, bütün gazetelerde yayımlandı.
Mekke’nin fethinin 1378. yıldönümü nedeniyle düzenlendiği söylenen kutlamaların, aslında yılbaşı eğlencelerine bir alternatif olarak yapıldığına kuşku yok.
İslam ile ilgili her konuda hicri takvimi kullananların sadece “Kutlu Doğum Haftası”nda (23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’na denk geliyor) ve Mekke’nin Fethi’nde Miladi takvim kullanmalarında başka bir neden bulamıyorum.
Dün yayımlanan bazı gazetelerde yılbaşı kutlamalarındaki bu farklı görüntünün bir çelişki ve gariplik gibi sunulduğuna tanık oldum. Bazı yayınlarda da bir “istihza” seziliyordu.
Bu tür görüşlere katılabilmem mümkün değil.
Bu, Türkiye’nin, çok kültürlülüğünün ve farklı görüşteki insanların birbirlerini rahatsız etmeden, diledikleri gibi yaşayabileceklerinin bir göstergesidir diye düşünüyorum.
Asıl olan kimsenin kimseye, neyi nasıl kutladığı ile ilgili olarak karışma hakkının olmamasıdır.
Laik bir demokraside, böyle görüntülerin olması doğaldır ve farklı düşünenin varlığına saygı göstermek, onu farklılığı ile kabul etmek normal olan davranış biçimidir.
Bu bilinç içinde olmayı başardığımız gün ne kimse kimseyi “yılbaşında eğlenirken içki içiyor” diye eleştirir, ne de kimse kimseyi “yılbaşında ilahi okuyor” diye yadırgar.
Başkalarının özgürlüklerine saygı göstermeyi öğrendiğimiz gün, sorunlarımızın önemli bölümünden de kurtulmuş olacağız.
’O kadar büyütmemiz gereken bir durum’
MERSİN Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde açılan karma sergide yer alan 5 “nü” tablo bıçaklandı!
Olayı böyle yazınca sanki bir “töre cinayeti” haberi verir gibi oluyor cümle. Kim bilir belki de içimizdekilerden bazılarının “töresi” böyle diye düşündüm.
Fakültenin dekanı saldırıyı “densizlik” olarak niteledi ve “O kadar da büyütülecek bir olay değil” dedi.
Dekanın böyle konuşmasında da yadırganacak bir durum yok aslında. Daha sert bir tutum takınsa serginin başına nelerin gelebileceğini kestirebilmesi ve bu konuda devlete güvenebilmesi de o kadar kolay değil çünkü.
Sanat eserlerine yönelik Vandallık, sadece bize özgü bir durum değil.
Ama bunun her seferinde sadece “nü” tablolara ve heykellere yönelik olmasının da bir anlamı olmalı.
Yılbaşı gecesi Taksim’de, turist kızlara saldıran magandalar ile bu Vandallar aynı toplumsal iklimin ürünü.
Kadınları toplumun içinde erkekler ile eşit bireyler olarak göremeyen bir kafa bu.
Kadınları kırk kat kilit ve örtüler altına hapseden, toplumsal yaşamın içinde kadın gördüğü vakit de ona her şeyi yapabileceğini zanneden bir güruh.
Medenileşmek yolunda daha çok yol almamız gerektiğini gösteren bir durum ve bu nedenle de “aslında o kadar büyütülecek bir durum”a karşılık geliyor.
Bizans Sarayı için sivil girişim
SULTANAHMET’teki Four Seasons Oteli’nin ek bina inşaatının, tarihi Bizans Sarayı’nın kalıntıları üzerine yapılmakta olduğu haberlerini okurken, “Türkiye’de işini bilenin” ne tür zorlukların üstesinden kolaylıkla gelebileceğini düşündüm.
Milliyet, ciddi bir araştırmacı gazetecilik çabasıyla günlerdir bu karmaşık sürecin izini sürüyor.
İnşaat izninin nasıl çıkabildiğini, itiraz etmesi gerekenlerin zamanında nasıl itiraz etmediklerini, kasten yapıldığını düşündüğüm “usul hatalarını”, aynı numara ile çıkartılan iki ayrı kararın varlığını gözler önüne seriyor.
Anlayabildiğim kadarıyla artık bütün bu süreci geriye çevirip inşaatı durdurabilmek mümkün gibi görünmüyor.
Tarihsel varlıkları korumak, bizim sadece kendimize karşı değil, aynı zamanda insanlığa karşı da bir borcumuz ve görevimiz.
Buna özen göstermemenin, Taliban’ın Afganistan’da bin yıllık heykelleri dinamitlemiş olmasından bir farkı yok.
Şimdi sıra yürekli bir savcının dosyayı ele almasında. Bu karanlık sürecin nasıl işlediğini, kimlerin bundan yararlandığını öğrenmeliyiz.
Elbette kamu görevlilerinin yargılanmasının önündeki engelleri aşabilirlerse!
Konuyla ilgili en güzel yorumu da Güneri Cıvaoğlu yaptı. “Aynı otel zinciri, böyle bir şey yapmayı dünyanın başka bir yerinde aklından geçirebilir miydi” diye sordu.
Bu inşaatı durdurmak artık söz konusu otel zincirinin görevidir.
Bu yapılana kadar dünyadaki tarihe saygılı herkesi, bu zinciri boykot etmeye çağırmak ve bu tarih katliamını bütün dünyaya duyurmak da biz vatandaşlara kalıyor.
Uluslararası sivil bir girişim başlatmalıyız. Facebook, Youtube gibi siteler, biraz da bu tür işler için kullanılmalı.
