Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş devalarına “siyasi yaklaştığını” söyledi.
“AİHM, bu davalara siyasi yaklaşıyor. Kararı ortaya çıkaran deliller hukuki açıdan değerlendirmiyor” dedi.
Bakan Tunç belli ki yorgun, hafızası ile dili arasındaki uyum bu nedenle kopmuş gibi görünüyor.
Çünkü daha dört ay önce, 26 Eylül 2023 günü “AİHM temyiz mahkemesi değildir, delil incelemesi yapamaz” diyen de kendisinden başkası değildi.
Öte yandan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili davalardaki iddianameleri ve kararları okumadığı da anlaşılıyor.
Elbette normal olanı Bakan’ın bunları okumamış olması, onca işinin gücünün arasında bu dosyaları okumasını beklememek gerekir.
Ancak bunları okumadan yukarıdaki cümleyi kurması da doğru değil.
İddianameleri ve kararları okumuş olsaydı, AİHM’nin “davalara siyasi olarak yaklaştığını ve delilleri hukuki açıdan değerlendirmediğini” söylemek istemezdi.
Kavala ve Demirtaş ile ilgili davaların “tamamen siyasi” olduğunu, olmayan deliller ile karar kurulduğunu bilir, ele güne karşı mahcup olmamak için sessizce bir kenarda otururdu.
Selahattin Demirtaş, siyasi faaliyetleri nedeniyle mahkûm edildi. Halen sanık olarak yargılandığı dava da doğrudan doğruya bir siyasi partinin yönetimini ve Anayasal bir hakkı kullanmaya yönelik siyasi faaliyette bulunma hakkını hedef alıyor.
Mahkûm edildiği davalarda Demirtaş’a yönelik suçlama eylemlerinden değil, sözlerinden kaynaklanıyor.
Yani kimsenin kafasına taş atmamış, elindeki sopayla birisine vurmamış vs. Bir parti genel başkanı, milletvekili ve Cumhurbaşkanı adayı olarak konuşmuş. Bu sözler nedeniyle mahkûmiyet, açıkça siyasi faaliyetlerin cezalandırılması demek.
Yürümekte olan Kobani Davası da bir siyasi partinin bütün yönetimini hedef alan, Anayasal protesto gösterisi yapma hakkını kullanma çağrısını cezalandırmayı hedefliyor.
Osman Kavala ise siyaset yaptığı için bile değil, bir siyasi kişilik olan AKP Genel Başkanı öyle istediği için mahkûm edilmiş bir isim.
İşlediği iddia edilen “hükümete karşı darbe” suçunu işleyecek olanaklara sahip değil, askeri yok, tankı yok, tüfeği yok.
Bu suçtan mahkûm edilebilmesine zemin sağlayacak herhangi bir delil dava dosyasında yok.
AİHM’nin dava dosyasında bile olmayan bir delili “hesaba katması” nasıl mümkün olabilecekti, Adalet Bakanı açıklasa da hepimiz öğrensek.
—————————
Tek parti, tek başkan demokrasisi!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Demokratlar Birliği kongresine bir video mesaj gönderdi.
Adında “uluslararası” kelimesinin olduğuna bakmayın.
Bu dernek, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği adıyla kurulmuştu. “Avrupalı Türk” kısmını sonradan kaldırdılar, “uluslararası” kelimesini eklediler.
Adı böyle değişti diye, gerçekten uluslararası olmuş değil tabii.
AKP’nin Avrupa’daki “sivil görünümlü” uzantılarından biri.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kongreye yolladığı mesajında “tek genel başkan adayı ve tek liste ile gerçekleştirilen kongrenin, Uluslararası Demokratlar Birliğini daha da güçlendireceğine, insicamını daha fazla arttıracağına yürekten inandığını” söyledi.
İlginç bir “demokrasi” anlayışı.
Tek genel başkan adayı var, tek liste ile yönetim belirlenecek ve böylece “çatlak seslerin çıkması” önlendiği için de dernek daha güçlü olacak!
Ancak şöyle bir sorun var ki özgür tartışmanın ve serbest seçilme yarışının olmadığı bir yerde “demokrasi” kavramından da söz edemiyoruz.
Adına istediğiniz kadar “demokratlar birliği” deyin, birlik kısmı belki gerçekleşiyor ama “demokrat” olunmuyor.
Erdoğan’ın, Türkiye için hayal ettiği “demokrasi” de böyle bir şey zaten.
Tek parti devletine dönüşmüş bir devlet ve hem partiyi hem devleti tek başına yönetecek bir kişi!
“Tek başkan adayı ve tek listenin” derneği güçlendireceğini söylerken, dilinin altında bu özlem var aslında.
—————————-
