t24.com.tr

İslamcı faşistlere durmak yok

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülşen için “mevcutlu getirme” kararı verdi.

Yani polis Gülşen’i bulunduğu herhangi bir yerde yakalayacak, bir otomobile koyup, savcı beyin karşısına dikecek.

O da sorgulayacak, “mevcutlu getirme” kararı verdiğine göre tutuklansın diye hâkime de sevk edecek ve Türkiye’de yargının bağlı olduğu şahsın talimatları doğrultusunda bir ihtimal tutuklama kararı bile verilebilir.

Savcı, Gülşen’i daha önce çağırmış mı? Hayır.

Gülşen’in “bu savcı da adam mı, ben gitmem onun davetine” filan gibi konuştuğunu mu duymuş? Hayır.

Niye mevcutlu getirme kararı veriyor o halde?

Bunu niye yaptığını biliyoruz.

Çünkü normal bir hukuk düzeninde elindeki uyduruk suçlamayla Gülşen’e dava açabilmesi mümkün değil.

Soruşturma açması bile absürt.

Böyle yapıyor ki kendileri gibi olmayanlara göz dağı versin.

Böyle yapıyor ki belli bir çevreyi memnun etsin, milletvekili seçimleri de yaklaşıyor, belki bir adaylık da kapar.

Gülşen’e atılı suç, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek”!

Bu suçlama, iktidar yanlısı olmayan kesimleri sindirmek için bizim Adliyemizde o kadar çok kullanıldı ki artık Adliye’deki çaycılar bile biliyor; “yakın ve açık tehlike” yoksa suç yok!

Gülşen’in söylediği iddia edilen sözler böyle bir tehlike mi yaratmış?

İlginç.

Savcı hangi ülkede yaşıyor acaba, benim yaşadığım ülkede böyle bir tehlikeli ortam doğmuş gibi görünmedi gözüme çünkü.

Bu memlekette bir takım İslamcı faşistler kendileri gibi yaşamayanlara Allah’ın her günü hakaret ediyor.

İmam kılığına girmiş cinsi sapıklar sosyal medya kanallarında, tarikatların kürsülerinde başı açık olan, mayoyla denize giren, onların istediği gibi örtünmeyen kadınlara açık açık hakaret ediyorlar, savcıda tık yok.

Festivalleri iptal ettirmek isteyen faşistler, o festivallere katılan gençlere kendi sapık hayallerinde yarattıkları gerekçeleri ileri sürerek, kaymakam süsü verilmiş tiplere festival yasaklatıyorlar, insanların yaşam biçimlerine müdahale etmeyi hak görüyorlar, savcılarda yine tık yok.

Yaşam biçimlerindeki farklılıkları toplumsal barışı bozmak için kaşıyanlar, halk arasında düşmanlık yaratmıyor, Gülşen’in bir sözü “mevcutlu getirme” kararına konu oluyor.

Ne diyeyim?

Allah müstahakkınızı versin!

—————————-

Şeref bahsi ve Mübarek Cuma – 43

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, jandarma mezuniyet töreninde bir konuşma yaptı.

Kendisini ne zannediyor bilmiyorum ama laik bir ülkede kamu görevlilerine dini telkinlerde bulundu.

Hep söylemişimdir, bir ülkede kamu görevlileri görevlerini yerine getirmek yerine böyle dini gösteriler yapıyorlarsa başka şeyleri saklamaya çalışıyorlardır.

İster Hristiyan olsun ister Müslüman, isterse Yahudi.

Aralarında frak yoktur.

Dindarlık kisvesi altında her şey saklanabilir.

Gerçi bunları size niye söylüyorum, onu da bilmiyorum.

Bu dünyada dindar görüntüsünün altına her türden ahlaksızlığın ve beceriksizliğin gizlendiğini Türkiye’de yaşayanlardan daha iyi bilecek kim olabilir zaten?

Soylu, din ticareti yapacağına hakkındaki iddialara yanıt vermesini isteyen Şirin Payzın’a da veryansın etti.

“Bildiğinizi söylemezseniz namertsiniz. Bir tek şey çıkarsa 1 dakika görev yapan şerefsizdir. Herkesi kendi şerefinizde sanmayın” dedi.

Şeref bahsini açması iyi oldu bence.

Mesela kendisi bir politikacının mafyadan maaş aldığını açıkladı.

Sonradan anladık ki bu kişi AKP’li bir politikacı imiş.

Şimdi mafyadan maaş alan politikacıyı korumak amacıyla bütün AKP’lileri töhmet altında bırakmak şerefli bir davranış sayılır mı?

Mafyadan maş almak kuşkusuz ki şerefsiz bir iş. Bu şerefsizliği yapanı bilip, korumak şerefsizlik sayılmalı mıdır?

Bu ismi soruşturma dosyasında saklayan savcı için hangi sıfatı kullanmamız daha uygun olur? Şerefli mi, şerefsiz mi?

Kendisine gazeteci süsü veren birisi, iş adamı Sezgin Baran Korkmaz’dan (SBK), İçişleri Bakanı Soylu’ya verilmek üzere 10 milyon Euro istedi.

Böyle bir paraya ortak olmak şeref bahsinde nasıl bir duruma işaret eder?

SBK, avanta alabilmek için “kendisine operasyon çekilirken bazı adamlarının içeride rehin tutulduğunu” da söylüyor.

Bak bak bak!

SBK’nın adamlarını rehin tutan güvenlik görevlilerinin cebinde Ayetü’l kürsi var mıydı acaba? Abdest durumları neydi? Devletin üniformasını böyle bir işe alet edenlerin aklına “şeref” denilince Utamaz Adam Şeref Haktanır mı geliyor?

Adalet Bakanı Yardımcısı yapılan bir savcı ile bir hâkim, olmayan bir MASAK raporunu gerekçe göstererek, Sezgin Baran Korkmaz’ın mal varlığı üzerindeki tedbiri bir an için kaldırdılar.

Böylece 150 milyon dolarlık mal bu sayede uçup gidiverdi.

Savcı ve hâkim bu işi yukarıdan gelen bir emirle mi yaptılar, doğrudan doğruya rüşvet mi aldılar?

Bu eylemlerinin şeref skalasındaki yeri neresidir?

Bu soruları yanıtlayan şerefli, yanıtlamayan şerefsizdir gibi bir şey söylemeyeceğim tabii.

Önce yanıtları alalım, sonra bu yanıtlara bakıp kimin şeref skalasının neresinde yer aldığına daha kolay karar verebiliriz.

—————————-