RADİKAL

Üşüyen sizin çocuğunuz,biraz daha gayret!

Bugün bütün bir ülkenin yaşamını değiştiren depremin 100. günü. Bu 100 günde az yol alınmadı. Bir yandan kamu kuruluşları ve ordu, diğer yandan gönüllü kuruluşlar ve halk depremin yol açtığı yaraların sarılması için var güçleriyle uğraşıyorlar.

Çok zengin bir ülke olmadığımız gerçek. Kaynaklarımız kısıtlı. Onun için kaynakların doğru kullanımı, deprem bölgesine yapılan yardımların yerine ulaşmasında çok büyük önem taşıyor.
Kurtarma çalışmalarının tamamlanmasından hemen sonra çok büyük bir problemle karşı karşıya olduğumuzu biliyorduk. On binlerce aile evsiz kalmıştı. Kış gelmeden önce bu talihsiz insanların başlarını sokabilecekleri, nispeten sağlıklı şartlara sahip geçici konutların yapılması gibi çok güç bir görevle karşı karşıyaydık.
Bayındırlık Bakanlığı bu amaçla 26 bin ailenin barınabileceği prefabrik konutların yapımını 30 Kasım’a kadar bitirilmesi koşuluyla çeşitli firmalara ihale etti.
Depremin 100. gününe geldiğimiz bu anda, verilen sözlerin tutulması için de önümüzde sadece bir hafta kalmış bulunuyor.
Sizlere daha önce de söz verdiğimiz gibi Radikal muhabirleri deprem bölgesindeki öteki çalışmalarla birlikte prefabrik konut yapımını da düzenli olarak denetliyorlar. Sadece kriz masalarından aldıkları bilgilerle de yetinmiyorlar, bu bilgilerin doğruluğunu inşaat alanlarını bizzat gezerek de saptamaya çalışıyorlar. Bu konuyla ilgili olarak arkadaşlarımızın yaptıkları çalışmanın sonuçlarını birinci sayfamızda bulacaksınız.
Tablo ümit verici değil. Planlanan 26 bin prefabrik konutun tamamlanabilen kısmı dün itibariyle 4 bin 348 adet. Yerli ve yabancı özel kuruluşların yaptırdıkları prefabrik konutlardan da 1500 adet ihtiyaç sahiplerine teslim edildi. 17 Ağustos depreminin yıktığı bölgede 73 bin kişi çadır kentlerde barınıyor. Sadece Adapazarı ve Yalova’da 15 bin kişi hiçbir korunma sağlamayan yazlık çadırlarda barınmak zorunda. 15 bin prefabrik konut yapılması planlanan İzmit’te 880 konut bitirilebilmiş. Kaynaşlı, Düzce ve Bolu’daki ikinci depremin gerektirdiği ek prefabrik konut ihtiyacı ise 11 bin adet. Buralarda daha çivi bile çakılamadı.
Amacımız kimseyi eleştirmek değil. Bu felaket karşısında yapılıp yapılamayanlara bakarak bundan siyasi sonuçlar çıkarma peşinde de hiç değiliz. Bir tek hedefimiz var: Türkiye’nin elindeki tüm imkânlarını seferber etmesi, günde 24 saat çalışarak bu konutların bitirilmesini sağlamak. Şu ana kadar gösterilen performans bizi endişelendiriyor. Bayındırlık Bakanı ısrarla tüm konutların
30 Kasım’a yetişeceğini söylüyor. Ona inanmak istiyoruz. Bunu başarması için dua ediyoruz. Ama duayla işler bitmiyor. Biraz da hızlı çalışmak gerek.
Kış bastırdı, soğuk artıyor, bazı yerlerde bu akşamdan itibaren kar yağışı bile bekleniyor. Ve kadınlar, çocuklar, hastalar, yaşlılar tabiat şartlarına karşı savunmasız bir şekilde açıktalar. İşlerin yapılma yöntemini bir kere daha gözden geçirmek ve bu insanları açıkta kalmaktan kurtarmak zorundayız.
Dün bazı devlet yöneticilerinin depremzedelere bakışını olanca çıplaklığı ile gösteren bir örnek olay yaşadık. Bolu Valisi, yardım malzemesi alamadığından şikâyet eden bir genç kızı susturmak için önce eliyle ağzına vurdu, sonra da polislerce gözaltına alınmasını emretti.
Bir valinin vatandaşa dayak attığına ilk kez rastlıyorum. Benzerleri herhalde yüzyıllar önce Osmanlı’nın ceberrut valilerince yapılmış olmalı..
Bolu, Düzce ve Kaynaşlı’da durumun çok daha vahim olduğunu söylüyor arkadaşlarımız. Türkiye tüm gücüyle birinci depremin açtığı yaraları sarmaya çalışırken ikinci deprem bütün dengemizi bozdu. Yardımların neredeyse ‘hiç’ düzeyinde olduğu, vatandaşlarımızın kendi yaptıkları derme çatma barakalarda, naylon çadırlarda yaşamaya çalıştıklarını anlatıyor, bölgedeki arkadaşlarımız.
Böyle bir ortamda devlet yöneticilerinden halka karşı hiç olmazsa ‘şefkatle’ davranmalarını beklemek hakkımız. Kendini bilmez bir yöneticinin hızla yıpranan devlet-vatandaş ilişkisini daha da bozmasını önlemenin yolu, Bolu Valisi’nin bir an önce görevden alınmasından geçiyor.