RADİKAL

Uzağa, mümkün olduğunca uzağa!

Ünlü çizgi roman kahramanı, gözüpek denizci Corto Maltese kendisine sorulan “Yolculuk nereye?” sorusuna hep aynı yanıtı veriyordu: Uzağa..

Epeydir bilgisayarımın ekran koruma programında da bu yazılı: Yolculuk nereye? Bu soru gün boyunca çalışmadığım her an bilgisayarımın ekranında floresan ışıklar saçarak hareket edip duruyor.
Aslında bu soruya Baudelaire gibi “Neresi olursa, neresi olursa… Yeter ki dünyanın dışında olsun” yanıtını da verebilirim. ‘Kendinin dışına çıkma isteğini’ böyle de ifade edebilirim, ama ben Corto Maltese’ninkini tercih ediyorum: Uzağa..
Fırsat bulduğum her anda kendimi bir uçağa ya da bir trene atışıma ve bunları yaptığım için asla yorgunluk duyup şikâyet etmediğime bakan arkadaşlarım bu yaşama tarzımın bilgisayarımın ekranında gördükleri soruyla ilgili olduklarını düşünüyorlar.
Bir anlamda doğru ama genellikle yanlış bir tespit bu.
Soru hiçbir zaman fiziksel bir yer değiştirmeyi içermiyor aslına bakarsanız. Tıpkı “Uzağa” yanıtının da fiziksel bir tanım içermediği gibi.
Chantal Thomas’ın “Özgürlüğünü Taşımak” (Om Yayınevi, Çeviren: Turhan Ilgaz) isimli denemesini karıştırırken ruhumda gizlenmiş ve ortaya çıkmak için can atan gezginin izlerine de rastladım.
Chantal Thomas buna ‘özgürlüğünü taşımak’ diyor. Birlikte okuyalım: “Bu karşılıksız anlar, zamanı en yoğun şekilde kullanırken, en dolu yaşanan var oluşlarda peydahlanırlar. İnsan birden heyecanlanır, başı döner, zamandan önceki bir zamana, bir sonsuzluk kumsalına fırlatılır. Bir müzik bize eşlik eder. İnsan kendini titrek bir filmde oynarken görür ve bu film bizim hayatımızdır. Ürperti, bilinmezliğe sürükleniş, gizemin dokunuşu. Yönümüzü şaşırmış, korkmuş bir halde, faaliyetlerimizi bıraktığımız yerden sürdürmek için geri döneriz. Bununla birlikte, bu tanımlanmamış anlar, bu açıklanabilemez tizlikler, belki de kendi kendimize en çok ait olmamızı sağlayan şeylerdir (bir otel odasında duyumsanan, süresi de mülkiyet edimi de bulunmayan o aidiyet hazzı), ya da en azından var olmayı sürdürmemize imkân veren şeylerdir. Merakla. Zevkle.”
Çölde ayağımın altından kayan kumlarla mücadele ederek bir tepeye tırmanıp güneşin batışını izlemeye çalışırken de aynı durum söz konusuydu, Cassis’te bir balıkçı tezgâhında, üzerine deniz suyunun kokusu sinmiş bir bardaktan buz gibi beyaz şarap içerken de..
Artık gezme işini bir yaşama ve yaşamını sürdürme biçimi haline getirmiş bir 18. yüzyıl gezgini olmama imkân yok. Daha önce görülmemiş yerleri görmek, keşfedilmemiş toprakları keşfetmek, bilinmeyen sularda yelken basmak, adı bilinmeyen bitkilerden yapılmış içkileri içmek olanağı yok.
21. yüzyılın başında ‘uzağa’ gitmek isteyen birisinin yapabileceği tek şey ancak ‘turist’ olmak. Bu da önceden hazırlanmış programlar, animasyonlar, ‘mutlaka görülmesi gereken yerler’ demek. Özgürlük duygusunun plastikten yapılmış bir kopyası sanki. Ona benziyor, ama gerçek değil.
Onun için “Nereye?” diye soranlara ben de Corto Maltese gibi “Uzağa” yanıtını veriyorum. Özgürlüğümü taşıyabileceğim kadar uzağa…