RADİKAL

İğneyi basına…

Seçim sonuçlarının çeşitli boyutları üzerinde duran birçok yorum ve haber okudunuz. Sanıyorum bu çerçeve içinde sıra iğneyi kendimize batırmaya geliyor.

Türk basını bu seçimlerde ülkenin nabzını yeterince elinde tutamadı. MHP’nin oy patlaması yapabileceğini, seçimden ikinci parti olarak çıkabileceğini öngöremedi.
Her gazeteden belki de yüzlerce yazar, muhabir seçim süreci boyunca ülkeyi karış karış dolaştılar. Bu da yetmedi, ülkemizin önde gelen sanatçılarının çeşitli seçim bölgelerinden izlenimlerine de yer verildi.
Seçim sonrası karıştırdığım gazete koleksiyonlarında hiç kimsenin MHP’deki gelişmeyi tespit edemediğini üzülerek gördüm.
Radikal de dahil olmak üzere Türk basınının önde gelen gazeteleri bu bakımdan çok kötü bir sınav verdik.
MHP’nin gelişmekte olduğunu gösteren tek kayda değer haber Hürriyet’te yayımlandı. O da sadece bir kere, Antalya’daki miting ile ilgili olarak… Hakkını teslim etmek gerek bir de Radikal yazarı Hasan Bülent Kahraman MHP’nin ciddi gelişme içinde olduğunu, CHP’nin de aynı ciddiyette bir baraj sorunu olduğunu yazabildi.
Anket yayımlama yasağı nedeniyle gerçek durumu tespit etme imkânı verecek anketler basında yer bulamadı. Bunun yerine yazarlar ellerine geçen çeşitli anketlerin ortak yönlerini ön plana çıkaran yorumlar yaptılar. Durum böyle olunca da okuyucu sağlıklı bir bilgi edinemedi, oyunu el yordamıyla kullanmak zorunda kaldı.
Seçim boyunca medyayı en iyi kullanan iki lider Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller oldu. Tansu Çiller kampanya boyunca neredeyse 50 saate yakın bir süreyle çeşitli ulusal televizyonlarda boy gösterdi. Mahalli televizyonlarda kullanılan toplam süre bu rakamı fersah fersah aşıyor olmalı. Yılmaz’ın da attığı her adım, söylediği her söz gazetelerde hatırı sayılır bir yer buldu.
Bütün bu medya desteğine rağmen iki liderin partisi geçen seçimdeki oy oranlarına yaklaşamadı bile. MHP’nin Anadolu illerindeki seçmenlerine büyük kentlerdeki yakınlarına mektup yazdırmak şeklinde ortaya koyduğu ‘direkt marketing’ yönteminin daha etkili olduğu anlaşıldı.
Bu tablonun medyanın okuyucu ve izleyici nezdindeki güvenilirliğinin derecesini göstermesi bakımından anlamlı olduğunu, bundan kendimize birçok ders çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bizim en önemli görevimiz, içinde yaşadığımız topluma bir ‘ayna’ tutmaktır. O aynadan yansıyan şey hoşumuza gitmese de yapmamız gereken iş budur. Bazı politikacıların basın düşmanlığının gerisinde de bu aynadan yansıyan şeylerden o politikacıların rahatsız olması yatar. Ama özgür basın için önemli olan aynayı doğru görüntüyü aksettirecek yere koymaktır. O görüntüden kimin rahatsız olacağı basının sorunu değildir.
Seçim sonuçlarıyla ilgili büyük yanılgımız da bilmeyerek de olsa bu aynayı doğru bir yere koymamış olmamızdan ileri geliyor.