RADİKAL

Futbol sadece bir oyun değildir

 El Salvador, 1969 yılında ‘göç eden vatandaşlarına yapılan kötü muamele’yi gerekçe göstererek Honduras’a savaş ilan ettiğinde ben Fenerbahçe ile yatıp Fenerbahçe ile kalkan bir çocuktum. O yüzden gazetelerde okuduğum ‘Futbol maçı yüzünden savaş çıktı’ haberlerine hiç şaşırmamıştım.

O tarihlerde daha çok fantezilere ve efsanelere açık olan çocuk kafamla futbol takımlarını ‘ordulara’, futbol maçlarını da bu ordular arasında yapılan savaşlara benzetirdim.
Onların da tıpkı devletler gibi bayrakları vardı, askerler gibi üniformalar giyiyorlardı, taraftarlar tıpkı bir ülkenin vatandaşları gibi kulüplerinin şanlı geçmişleriyle övünüyorlardı. Başlarında bir cumhurbaşkanı (antrenör) ve bir komutan (takım kaptanı) bulunuyordu.
Yaşım ilerleyip futbol kültürüm arttıkça futbolun sadece basit bir spor olmadığını da anladım.
Celtic ile Glasgow Rangers arasındaki maçların nasıl bir ‘mezhep savaşı’na dönüştüğünü izledim. Bask milliyetçiliğinin kalesi Bilbao’nun takımında Bask kökenli olmayan hiçbir futbolcunun topa vurmadığını da bu dönemde öğrendim. Falanjistlerin takımı Real Madrid’e karşı, cumhuriyetçilerin takımı Atletico Madrid’i tutmam da bu döneme rastlıyor.
Lobanovski’nin yarattığı ‘harika makine’ Dinamo Kiev’in ‘sosyalist üretim biçiminin’ bir temsilcisi olarak sahalarda fırtına gibi esmesini, Atina’daki İstanbulluların takımı AEK taraftarlarının statlarda ‘Türk tohumu’ diye aşağılanmalarını hiç yadırgamadım.
Ne zaman birisi çıksa ve ‘futbolun kitleleri uyutucu’ etkisinden söz etse varlıklarını ifade etmek için futbol sahalarına koşan, kulüpler kuran ezilmişleri hatırlarım.
Milli sporumuz her ne kadar ‘güreş’tir dense de siz buna inanmayın. Tarihin bu döneminde söyleyebileceğimiz tek şey mili sporumuzun artık futbol olduğudur. Şu 60 milyonluk ülkemizde güreş yapan kaç kişi kaldı, güreş karşılaşmalarının sonucunu kaç kişi merak ediyor?
Futbol ateşinin hepimizi sarmasının başlangıcı geçmişteki ‘ezildiğimiz günlere’ dayanıyor. İstanbul işgal altında inlerken Fenerbahçe, efsanevi oyuncusu Zeki Rıza Bey’in golleriyle işgal ordularının futbol takımını yenmemiş olsaydı, belki de futbolla bu kadar içli dışlı olmayacaktık. Bir ulusun tarihinde bir futbol karşılaşmasının bu kadar önemli olduğuna kaç kere rastlanır ki?
Bugün işte yine böyle bir tarihin yazılmasına tanıklık edeceğiz.
Galatasaray ile Juventus arasındaki maç elbette herhangi bir futbol karşılaşmasından farklı olmayacak. Maç oynanacak ve bitecek. Galip gelmek de mümkün, yenilmek de… Maçın sonucu sadece bir istatistik olarak kulüplerin tarihine yazılacak, o kadar.
Ama hepsi bundan ibaret değil. Elimizde olmayan sebeplerle bu maç iki şampiyon takımın kapışmasından çok daha başka anlamlar da ifade ediyor. 21 ülke televizyonunun bu maçı yayımlama kararı alması bize futbolun sadece futbol olmadığını bir kez daha ortaya koyuyor: Bugün Türklerin barbar insanlar olmadığını dünya âleme gösterecek bir sınava giriyoruz.
Bu sınavdan yüzümüzün akıyla çıkacağımıza hiç kuşkum yok. Bugün Ali Sami Yen’i dolduracak 30 bin taraftardan tek bir ricam var: Galatasaray’ı nefesinizin son zerresine kadar destekleyin, Juventus’a sahayı dar edin ama sadece bununla yetinin. Bir anlık öfkeyle sahaya atılacak tek bir kibrit çöpü bile uzun yıllar boyunca alnımızdan silemeyeceğimiz bir kara leke olacak.
Biz Türkler hakkımızda yürütülen bunca olumsuz propagandaya layık değiliz. Bugün bunu dünyaya gösterin!