RADİKAL

Tabak vermeyi bilmiyorlar

Bugünlerde gazetecilik mesleğini ilgilendiren önemli gelişmeler oluyor. Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi bu gelişmeler bizde değil, dünyanın öbür ucunda, Kuzey Amerika’da cereyan ediyor.

Kuzey Amerika’da yayınlanan 6 bin gazetenin yöneticileri arasında sürdürülen bir çalışmanın sonuçları dün açıklandı.

Araştırma, bir yandan halkın yayınlara verdiği desteği artırırken diğer yandan da gazetelerin satışlarının arttırılmasına yönelik hangi yollar izlenmesi gerektiğinin bulunmasını amaçlıyor.

Araştırmayı yürüten Editör and Publisher Dergisi’nin yayımcısı Colin Phillips “Basın endüstrisi önemli bir yol ayrımında. Bu araştırma’ sayesinde, endüstrinin sağlıklı biçimde sürdürülmesi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda önemli bir adım attık” diyerek, araştırmanın gazetecilik sektörü için taşıdığı önemi vurguluyor.

483 sorunun sorulduğu araştırmanın sonuçlarına göre, 6 bin gazetenin yöneticisi satış artırıcı ve güven tazeleyici olarak şu yöntemlerin kullanılmasını öneriyorlar:

1 – Kamuoyunu yönlendirmek, (Bu önemli bir konu. Böylece geleneksel “kamuoyunu bilgilendirmek” görevi yerini, “kamuoyunu yönlendirme” önceliğine bırakıyor. Bunun sonucunda Amerikan gazetelerinde giderek artan sayıda köşe yazarına yer verilmeye başlanacak. Hiç olmazsa bu konuda onlardan bir adım önde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim.)
2 – Gazetenin iyi yönetilmesini ve bunun dışardan bakıldığında belli olmasını sağlamak,
3 – Personelin moralini yüksek tutmak,
4 – Bir gazetenin ilgilenmesinin beklenmediği yerel konularla ilgilenmesini sağlamak.

Görüldüğü gibi Amerikalı meslektaşlarımızın kupon toplatmak, tabak satmak, diş macunu, deterjan, buzdolabı poşeti, defter kalem vermek gibi inceliklerden hiç haberi yok.

Böyle şeylerden haberdar olmadıkları için de bizde hiç önem taşımayan “personelin moralini yükseltmek, gazeteyi iyi yönetmek ve okuyucuya bunu göstermek, yerel konularla daha çok ilgilenmek” gibi şeylerle vakit kaybediyorlar.

Serbest rekabet şanlarında, piyasadaki ürünlerin konumlarını belirleyen kurallar, gazeteler için de geçerli.

Bu yüzden geçici başarılar sağlayan “kötü örnekler”, iyi niyetli çabaları çok geçmeden piyasadan uzaklaştırıyor.

Radikal gibi “geleneksel olandan belirgin biçimde ayrılmak” iddiasında olan gazeteler bile bu iddialarının bir bölümünden kısa sürede vazgeçmek zorunda kalıyorlar.

Serbest rekabetin koşulları, her gazeteyi kısa sürede piyasadaki en kötü örneğe uyduruyor. Kapitalizmin kuralı işliyor ve kötü mal, iyi malı kovuyor.

Hakkı Devrim’in geniş bir ekiple gece gündüz aylarca uğraşarak hazırladığı “Demokrasinin 50 yılı” çalışması ancak küçük bir okuyucu kitlesinin ilgisini çekebilirken, tabak promosyonuna ilgi gösteren okuyucu sayısının toplam bir milyonu geçmesi her şeyi belirliyor.

Bu etkiye direnmeye çalışanlar, bir yandan reklam sektörünün, diğer yandan da okuyucunun baskısıyla kısa sürede pes edip, genel akıma ayak uydurmaya çalışıyorlar.

Bu bir özeleştiri olduğu kadar, okuyucu ve reklam sektörüne yönelik bir karşı eleştiri olarak da algılanmalı.

Radikal olarak bu durumda teselli bulduğumuz tek şey, promosyon rüzgârına kendisini kaptıran diğer gazetelerden hiç olmazsa habercilik ve yayıncılık anlayışı bakımından belirgin bir şekilde ayrılmak oluyor.

Evet, gazetecilik mesleğinde son günlerde önemli gelişmeler oluyor. Bizdekinin mi, Amerika’dakinin mi daha kalıcı olacağını zaman gösterecek. Bakalım 21. yüzyılın sonunu Amerikalı meslektaşlarımız mı görecek, bizler mi?