RADİKAL

Refah ateşle oynuyor

 Ankara’da geçtiğimiz hafta sonunda şeriata karşı kadın yürüyüşünü düzenleyenler ye bu yürüyüşe katılanların amacı İslam’ın kendisine karşı çıkmak mıydı?

Bir ‘şeriat rejimi’ kurulmasına karşı çıkanlar, toplumdaki inanç özgürlüğünün kaldırılarak ibadetin sınırlandırılmasını, Müslümanlara eziyet edilmesini mi istiyorlar?

Ya da toplumsal ve siyasal hayatın islami kurallar çerçevesinde düzenlenmesine karşı çıkanlar, müslümanlığın esaslarının değiştirilmesini mi savunuyorlar?

‘Şeriata hayır’ diyenlerin amacı bütün bir İslam dinine hayır demek midir, yoksa benzerlerine İran, Suudi Arabistan, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde rastlanılan bir baskı rejimine hayır demek midir?

Bu sorulara verilecek cevaplar günümüzdeki laik – İslamcı çekişmesinin gerçek boyutlarını gözler önüne serecektir.

Türkiye Cumhuriyetinin ‘laik ve demokratik bir hukuk devleti’ olma ilkesinin değiştirilmemesini isteyenlerin ezici çoğunluğunun amacı, kendi özel hayatlarında İslam’ı yaşayanlara eziyet etmek, bundan onları men etmek’ değildir.

Onlar ‘şeriat’a karşı çıkarken İslam’a karşı çıktıklarını düşünmezler. Çünkü böyle bir niyetleri yoktur.

Şeriattan açıkça kastedilen şey İslam’ın kuralları değil, günümüzün üçüncü sınıf doğu ülkelerinde uygulanmaya çalışılan bir siyasi rejimdir.

Şunu açıklıkla vurgulamakta yarar var: Laik bir düzenden yana olanlar tek tek bireylerin dini inanışlarına karışmayı akıllarından bile geçirmezler.

Buna karşılık insan ile Tanrı arasındaki ilişkinin sadece insanın kendi vicdanına bırakılmasını isterler.

Dini bütün Müslümanların istekleri de bundan farklı değildir.

Çünkü onlar Kuranı Kerim’in Allah’ın elçisine bile sadece tebliğ görevi verdiğini bilirler. Dinde zorlamanın yasaklandığını akıllarından çıkarmazlar. Tebliğe uymayanın, dinin tüm kurallarını yerine getirmeyenlerin cezası kendilerini ilgilendirir. Bunun hesabını ahirette vereceklerine inanılır.

Gerçek bir Müslüman son kitabın kendisine ‘dinde aşırılıktan kaçmayı’ emrettiğini de bilir.

Peki bütün bunlara rağmen, neden toplumdaki belirli bir kesim ‘şeriata karşı çıkmak İslam’a karşı çıkmaktır’ tezini savunuyor?

‘Şeriat’ kelimesinin günümüzde içerdiği siyasi manadan soyutlanıp sadece sözlük anlamında kullanılmasında neden ısrar ediyorlar?

İşte bu noktada bir kötü niyet olduğuna inanıyorum.

Refah Partisi’nin yönetimi Meclis’te temsil ettiği kitlelere verdiği sözü tutmamanın ayıbını, toplumu şeriatçı – laik diye ikiye bölüp, gerginliği tırmandırarak örtmeye çalışıyor.

Toplumda tırmandırılacak gerginliğin, kendi tabanını bir arada tutmaya yeteceğine inanıyor

Hesaplarını boş demagojilerle kutuplaştırılmış ve ikiye bölünmüş bir toplum üzerine yapıyorlar: Laikler – inananlar, dini bütün Müslümanlar – günahkâr Müslümanlar, şeriatçılar – dinsizler ayrımının yarın seçim günü geldiğinde kendilerine bir çıkar sağlayacağını düşünüyorlar.

İslam’ı, kendi siyasal ideolojilerini yerleştirmek için kasten çarpıtıyorlar.

Bugün toplumun her kesimindeki insanlara düşen görev bu oyunu boşa çıkarmak ve bölünmeyi ret etmek olmalıdır.

Türkiye’nin hepimize ait olduğunu, bu topraklar üzerinde hep birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu, gidecek başka bir yerimiz olmadığını herkes aklına iyice yerleştirmelidir.

Refah yönetimi oynadığı ateşin bir gün kendisini de yakabileceğini unutmamalı.