Yazının başlığının biraz kanser haftası sloganlarına ya da vergi dairesi reklamlarına benzediğinin ben de farkındayım.
Aşk gibi insan hayatının çok özel ve kolay izah edilemez bir yönünü, Nazi propaganda yöntemlerinden arta kalmış devlet slogancılığı ile anlatmak zorunda kalmak ne acı. Ama ne yapayım ki bu yazının konusunu anlatabilecek daha çarpıcı bir ifade bulamadım.
Bugünkü yazım, dün yazdığım yazıya bir anlamda cevap niteliği de taşıyor. Dün, politikacı imajını düşüren bir taşra politikacısını eleştirmiştim.
Bugünkü yazımın ilham kaynağı da yine bir politikacı. Ama bu kez tarzıyla, kişiliğiyle ülkemizde de kaliteli politikacılar yetişebileceğini gösteren birisi.
Bülent Ecevit’ten söz ediyorum.
Bülent Bey, geçtiğimiz hafta bir gazeteye verdiği demecinde “Ölmekten değil, Rahşan’sız kalmaktan korkarım” demiş. Politikacıların ağzından yalnızca günlük tartışmaları duymaya alışkın olduğumdan, Ecevit’in bu sözlerini bir kenara not etmiştim.
Ecevit çiftinin nasıl ölmez bir aşkla birbirlerine bağlı olduğunu hep biliyorduk. Ama gazeteye söylediği sözdeki samimi hava onların aşkına bir kez daha saygı duymama yol açtı.
Sonra, Bülent Bey ve Rahşan Hanım kadar şanslı olmayan ve sevgililerine kavuşamadıkları için ölümü göze alan, intihar eden gençlerin fotoğrafları gözümün önüne geldi.
Hayatın özü diye tanımlayabileceğimiz aşk ile ölümün nasıl böylesine ikiz kardeş kadar birbirlerine yakın durabildiklerine inanamadım.
Gerçekten seven insanla, diğerlerini ayıran en önemli fark bu olsa gerek: Sevgilisinden ayrı yaşayamamak.
Ortega, St. Augustine’den aktarıyor: Sevgim benim ağırlık merkezimdir; o nereye giderse ben de oraya giderim!
Aşıklar için her duygu ‘nesne’ye bağlıdır. 0 olmadan hiçbirisi olamaz. Üzüntü, sevinç, arzu, düşünce, eylem… Her şey sevilenin varlığıyla ilişkilidir. Bu yüzden seven İnsanlar, sevgililerini kaybetmektense bizzat kendi,hayatlarını kaybetmeyi tercih ederler.
Goethe’nin, Genç Werther’ini sonunda ölüme sürükleyen de budur. Bülent Ecevit’e, “ölümden değil, Rahşan’sız kalmaktan korkarım” dedirten şey de!..
Bülent Bey’in siyasi yaşamının son yirmi yıllık bölümünü bir gazeteci olarak yakından izledim.
Siyasi rakiplerinin kendilerine düşman olarak Rahşan Hanım’ı seçmelerinin nedeninin, biraz da bu bitmek bilmeyen aşkları olduğunu düşünüyorum.
Ecevit’lerin siyasi mücadeleleriyle aşkları arasında, bir köşe yazısının sınırları içinde anlatılamayacak kadar derin bir ilişki olduğuna inanıyorum.
Siyasi görüşlerini hiç paylaşmadığım halde Bülent Ecevit’e özel bir yakınlık duymamda bunun rolü olduğunu sanıyorum. Hayatlarının merkezine aşkı koyabilen politikacılarımızın sayısı daha fazla olsaydı, daha yaşanılabilir bir ülke yaratabilirdik diye düşünüyorum.
