Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın bir açılış törenine katılmak için, bakanlığıyla doğrudan iş ilişkisi bulunan bir holdingin özel uçağını kullanması olayı, “siyasi ahlak kuralları” açısından üzerinde önemle durulması gereken bir konu.
Ulaştırma Bakanı’na yakın bürokratlardan birinin Melih Aşık’a olayla ilgili olarak yaptığı açıklama, Türk siyasetçilerinin bu konularda hiçbir hassasiyete sahip olmadığını ortaya koyuyor. Önce açıklamayı okuyalım:
“İstanbul’da Telekom ile ilgili uluslararası bir toplantı vardı. Ancak aynı gün Binali Bey’in Mersin’de bir açılışa da katılması gerekiyordu. İstanbul’daki toplantının uzaması üzerine Bakan’ın tedirgin olduğunu gören biri yanına yaklaştı, “Efendim hiç merak etmeyin, biz sizi kendi uçağımızla götürür, açılışa yetiştiririz” dedi.. Bakan Bey bu kişinin kim olduğunu sormadı. Havaalanına gittiğinde kendisini bekleyen uçağın Çukurova Holding’e ait olduğunu gördü, ama açılışa yetişebilmek için binmezlik etmedi.” 
Ortaya çıkıyor ki Bakan Yıldırım bu konularda yeterli bir hassasiyete sahip değil.
Normal olanı, Bakan’ın toplantıdan erken çıkıp, açılış törenine daha önce programlandığı şekilde THY uçağı ile gitmesiydi.
Gazetecilik yaşamım boyunca programlarına uymak için katıldıkları toplantıları erken terk eden o kadar çok siyasetçi gördüm ki benzerini Ulaştırma Bakanı’nın da yapması kimse tarafından yadırganmazdı.
‘Hediyeye’ alışıldı
Burada asıl yadırganması gereken şey Bakan’ın kendisine böyle bir teklif getiren kişiye kim olduğunu sorma ihtiyacını bile hissetmemiş olması.
Bakan bu ihtiyacı hissetmedi çünkü, bu tür “hediye girişimlerini” geriye çevirme hassasiyeti ne yazık ki Türk siyasetçilerinin bir bölümünde hiçbir zaman var olmadı.. 
Seçim gezilerinde partiye yakın işadamlarının uçaklarının kullanılması, tatillerin işadamlarına ait yatlarda, otellerde geçirilmesi doğal bir şeymiş gibi görüldü. Siyasetçilerin tutarı işadamlarınca ödenmiş gezilere çıkmaları, çocuklarının işadamlarınca verilen burslarla yurtdışında okumaları sıradan bir uygulamaya dönüştü. 
Bu tür alışkanlıkları olan siyasetçilerin kötü niyetli işadamlarıyla el ele vererek Türkiye’yi ne hale getirdiklerini de yakın geçmişte yaşadık.
Bakanlık gibi ciddi sorumluluklar isteyen bir makama gelen siyasetçi attığı her adımın, yaptığı her işlemin sonucunun nereye varabileceğini düşünmek zorundadır. 
Böyle bir hassasiyete sahip olmayan bir siyasetçi, eylem ve işlemlerine karşı kamuoyunda bir kuşkunun doğmasına yol açar.
Modern demokrasilerde böyle olaylara karışan siyasetçi için yapılması gereken en doğru davranış istifa etmektir.
‘Ak’ daha hızlı kirlenir
AKP, büyük yolsuzluklarla sarsılan Türkiye’yi kurtarma iddiasıyla işbaşına geldi. Bu parti yöneticilerinin partilerinden söz ederken ısrarla “Akparti” demelerinin nedeni de buydu.. 
Bir yıllık iktidar döneminden sonra görülüyor ki, Türkiye’nin iş yapma düzeni bu partiyi de etkisi altına iyice alıyor.
“Ak” da öteki renkler kadar, hatta onlardan belki de daha hızla kirleniyor.
Binali Yıldırım’ın uçak tahsis edilmesine karşı gösteremediği hassasiyeti şimdi göstermesi gerekiyor. Bu da en net ifadesiyle istifa etmektir.
