MİLLİYET

Grace Kelly'nin çantasındaki doktora dersi

 Geçenlerde yurtdışına giden bir arkadaşım eşinden bir “sipariş” aldı: Fransız modaevi Hermes’in ‘ bir çantası… Kelly Bag adını taşıyan bir model.

Hermes, bu çantayı ilk kez Grace Kelly için yapmış. Bu yüzden artık onun adıyla anılıyor.. Bir de Jane Birkin için yaptığı Birkin Bag var, ama siparişe konu olan çanta Grace Kelly için yapılanı..

Arkadaşım çantayı “doğal olarak” getiremedi. Çünkü herhangi bir Hermes mağazasına girip bu çantayı alamıyorsunuz.

Hayli uzun bir “waiting list”leri var.. Aşağı yukarı üç yıl!

Adınızı yazdırıyorsunuz ve sıraya giriyorsunuz, sıranız gelince çantanıza kavuşuyorsunuz.

“Üç yıl sonra o çantanın modası geçerse” gibi bir endişeye de yer yok. Çünkü bu bir klasik ve klasiklerin modası hiçbir zaman geçmiyor..

Arkadaşımdan dinlediğime göre eşi bu çantaya üç yıl sonra da kavuşamayacak.

Çünkü Türk olmak, bu bekleme listesine yazılmanıza da engel olabiliyor.

Mağazadaki tezgahtar kız, arkadaşımı ciddi bir sorgudan geçirmiş: Nerelisin, ne iş yaparsın, eşin ne iş yapar, hangi şehirde yaşıyorsun, neden bu çantayı almak istiyorsun gibi soruların olduğu ciddi bir sınav..

Ve sonunda öğrendiklerinden tatmin olmamış olmalı ki arkadaşımı listeye yazmamış. Arkadaşım kızın “ırkçı” bir tavır içinde olduğunu söylüyor, Türkiye’deki Hermes tüketicilerinin dikkatine bunu da sunarım…

Eşlerinden ayrı yurtdışına çıkan Türk erkekleri yer, içer, gezerler ve dönüşte vicdan azabıyla kıvranarak eşlerini hediyelere boğmaya kalkarlar..

Nitekim arkadaşım da “Kelly Bag olmadı, bari bir Prada alayım” deyip bol sıfırlı bir ekstreye de imza atmış. Hediyesi beğenilmiş ama yine de Kelly Bag’in gelmemiş olması arkadaşımın eşinde “bir şeyler yanlış gidiyor” duygusunun uyanmasına yol açmış!

Kelly Bag tutkusu, üç yıllık bekleme listesinden de anlaşılabileceği gibi sadece bazı Türk kadınlarının kaprisleriyle açıklanamayacak bir şey.

Çünkü bu çanta piyasaya ilk çıktığında aşağı yukarı 250 dolar civarında “işlem görüyormuş”.. Sonra çantanın tutulması ile birlikte fiyatı yükselmeye başlamış. Şu andaki fiyatı 5 bin dolar.. İnternetteki bazı alışveriş sitelerinde, çantanın ikinci ya da üçüncü elinin 2 bin dolar civarında satıldığını da belirteyim.

Belli ki Hermes’te kararları her kim veriyorsa, çantanın piyasaya ilk çıktığında gördüğü ilgiye kendisini kaptırmamış… “Satışlar şahane, hemen on bin tane daha yapıp, piyasaya verelim” dememiş. Artan talebe rağmen üretim sayısını yıldan yıla da artırmamış. “Çok isteyen listeye girer, biraz bekler, çantasını alır” diye düşünmüş.

Sonuç olarak bugün hepsi çok ünlü markalar tarafından üretilen benzerleri 500 ile 1000 dolar arasındaki bir fiyattan satılırken Hermes’in çantası 5 bin dolardan önünde kuyruklar yaratabiliyor..

Bu öyküyü Eminönü’ndeki Hamo’da öğlen vakti kebap yerken dinledim. Yemek bittikten sonra cumartesi güneşini ve Eminönü kalabalığını “içimize çekerek” onu Kapalıçarşı’ya sürükledim.

Başlangıçta biraz direndi ama sonunda ikna oldu..

Ona Kapalıçarşı’dan biraz da pazarlık ederek 150 dolara bir Kelly Bag aldırttım. Elbette gerçeği ile arasında bazı farklar vardır, ama bunu biz Türklerin büyük çoğunluğunun anlayacağını da sanmıyorum.

Her gün “markalaşmanın önemi” üzerine atılan nutuklar dinliyoruz.

Her hafta dolaştığım kitapçıların raflarında yeni çıkan kitaplar görüyorum, bu konu üzerine yazılmış.

Birçok üniversitede birçok genç bilim adamı bu konu üzerine kafa yoruyor.

İşte size yanıtını bulmak için çok düşünmeniz gerekmeyen bir soru: Hermes’in çantası 5 bin dolardan kuyruklar yaratırken, aynı çanta Kapalıçarşı’da neden 150 dolara zor satılıyor? Aradaki farkı yaratan nedir?

Benim bir tek yanıtım var: Doğru ürün, iyi reklam, akıllı pazarlama politikası!