Nazlı Ilıcak, 22 Ocak günü Tercüman’daki köşesinde şunları yazdı: “Benim edindiğim izlenime göre, Hayrünnisa Hanım, sırf Abdullah Gül’ü yıpratmasınlar diye, davadan vazgeçebilir. Ama sorun burada bitecek mi?”
Bu yazıyı okuyan Milliyet Haber Merkezi görevlileri Nazlı Ilıcak’ın “izlenim”inin doğruluk derecesini araştırmak üzere muhabir arkadaşlarımızı görevlendirdiler.
Çünkü Ilıcak gibi tecrübeli ve AKP çevreleri ile güçlü ilişkileri olan bir gazetecinin böyle önemli bir konuda yanlış bir izlenim edinmesinin mümkün olamayacağını düşünüyorduk. 
Hayrünnisa Gül’ün yakın çevresinden ve danışmanlarından, Nazlı Ilıcak’ın bu izleniminin ne kadar gerçek olduğu araştırıldı..
Aldığımız yanıt “Hayır, davayı çekmeyi düşünmüyor” şeklindeydi.
Daha sonraki gelişmeleri biliyorsunuz.. Aradan geçen bir aydan sonra Ilıcak’ın “izleniminin” bir gerçeği yansıttığı anlaşıldı. 
Neden bu kadar beklendi?
Hayrünnisa Gül, “Dışişleri Bakanı olan eşini zor durumda bırakmamak için” davasından vazgeçti.
Bu karar neden Abdullah Gül, Başbakan olarak hükümetin başındayken alınmadı? Abdullah Gül bir yıldan fazla bir süredir Dışişleri Bakanı olarak görev yapıyor. Bu karar, gerçekten açıklandığı gibi Abdullah Gül’ü zor durumda bırakmamak için alındıysa neden bu kadar beklendi? 
Bu sorular birçok kişinin aklından geçti ama Gül Ailesi’nden ve AKP çevrelerinden tatmin edici bir yanıt almak mümkün olmadı.
Nazlı Ilıcak, dün yayımlanan Tercüman’da “Hayrünnisa Gül’ün jesti ve TESEV toplantısı” başlıklı bir yazı daha yazdı. 
Yazıda şöyle bir bölüm var: “Hayrünnisa Gül’ün bu kararından dolayı üzülen olacaktır. Üzülmesinler, çünkü tekrar edelim, Gül haklılığı konusunda ısrarlı; ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı müracaatın karşı tarafı Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen Dışişleri Bakanlığı. Çapraşık bir durum. Nasıl olsa, benzer davalar Dışişleri Bakanlığı’nın önüne gelecek. Asıl orada, Abdullah Gül’ün tavrı önemli. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, “eğitim özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğini” sorduğunda, herhalde Türkiye Cumhuriyeti’nin avukatı “edilmiştir” cevabını verecektir. Dikkatler, Hayrünnisa Gül’ün davasını geri çekmesinden ziyade, bu noktaya teksif edilmelidir.” 
Yazıyı okuyunca aklıma bazı sorular geliyor:
AİHM önüne gelen bir türban davasında Türkiye’nin savunmasını istediğinde Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin davasını savunan avukatlardan “Türban yasağı eğitim özgürlüğünü engellemiştir” şeklinde bir görüş bildirmelerini mi isteyecek? Türkiye Cumhuriyeti’nin “eğitim özgürlüğünü” engellediğini kendisinin kabul etmesi, türban davalarının Türkiye aleyhine sonuçlanmasına mı yol açacak? Bu, eğitim kurumlarındaki türban yasağının kaldırılmasında bir gerekçe olarak mı kullanılacak? 
Bakalım ne olacak?
Bu sorulara şu anda bir yanıt alacağımı sanmıyorum.
Ve Ilıcak’ın bu yeni izleniminin de tıpkı eskisi gibi ciddi bir istihbarata dayandığını da düşünüyorum.
Bekleyelim ve Türkiye’nin “türban” davalarında nasıl bir savunma stratejisi izleyeceğini görelim…
