Ahmet Haşim, “Bize Göre”de şöyle yazmıştı: “Birbiriyle evlenmemesi lazım gelenler varsa onlar da yalnızca sevişenlerdir.” Üstada göre, aşk “geçici”, evlilik ise “daimi”ydi ve sırf bu nedenle bir arada olmalarına da olanak yoktu.
Konu evlilik olursa…
Şöyle diyordu: “Kahramanı zevce ve konusu evlilik olan hikâyeden daha tatsız ne olabilir?”
Gazetelerde okuduğum bir araştırmanın sonuçları üzerine yazmak istiyordum. Araştırma İtalya’da yapılmış ve evlilikteki monotonlaşmanın ilişkiye nasıl zararlar verdiği tespit edilmeye çalışılmış.
Bunu yazmak üzere bilgisayarımın başına geçtiğimde aklıma Haşim’in bu sözü geldi. Konusu evlilik olan bir yazı, pazar günü için sıkıcı mı olur diye bir an endişe ettim.
Ama sonra Üstat’ın başka öngörülerinin pek de tutmadığını hatırladım. Mesela Haşim, o yıllarda giderek açılmaya başlayan kadın giysilerinin çok yakında tarihin çöplüğündeki yerini alacağını iddia ediyordu bir yazısında.
‘Kadın açık giyinmesin’
“Gurabahane-i Laklakanöda kadınların açık giyinmesinin aşk oyunlarında ona zarar vereceğini iddia ediyor ve “Spor açıklığı istiyorsa, spordan daha kuvvetli olan aşk, sır ve müphemiyeti istiyor” diye yazıyordu. Kehaneti şuydu: “Er geç kadın, yine yıldırımlarla kaplı bir gökyüzü gibi, yavaş yavaş dumanlanıp kapanacak, sırma ve ipekten biçilmiş heyecan verici bulutlar arkasına çekilecek ve esrarengiz ışıklarını yine oradan yaymaya başlayacaktır.”
Ne yazık ki Üstat’ın ömrü yetmedi. Bir cumartesi öğlen Nişantaşı sokaklarında dolaşabilseydi, yavrucaklar zatürree olup ölecekler diye dertlenirdi, buna eminim.
Bu ikinci örneği hatırlayınca yazıyı yazmaya karar verdim, kim bilir belki rahmetli evlilik üzerine yazmanın sıkıcılığı meselesinde de yanılıyordur diye..
Tedavi amaçlı ayrılık!
İtalya’da yapılan bu araştırma “tedavi amaçlı ayrılıkların” mucizeler yarattığını ortaya koymuş. Araştırma 500 çift üzerinde yapılmış. Evliliklerin yüzde 43’ünde ilk 30 ayın sonunda (yaklaşık üç yıl oluyor) sevgisizliğin başladığı ve bunun giderek çiftler arasındaki uyumu bozduğu tespit edilmiş. Dördüncü yıldan sonra da durum iyice çekilmez hale geliyormuş.
Araştırmanın bu sonucunu doğrulayan boşanma istatistikleri de var. Boşanmaya en çok evliliğin beşinci yılında rastlanıyor!
İtalyan araştırmacıların bulduğu çözüm: “Tedavi amaçlı ayrılık…”
Yapışık evliler
Çiftlere iki ile üç yılda bir, bir ile beş ay arasında değişen sürelerle birbirlerinden ayrı kalmaları öneriliyor. Böylece, çiftlerin birbirlerini özleyecekleri, yeniden buluştuklarında birbirlerine daha çok özen gösterecekleri ileri sürülüyor.
Erkek okuyucuların bu sonucu okurken tebessüm ettiklerini görür gibiyim. Ama kadın okuyucular da “Niye bir ay, olmuşken tam olsun” diyorlar sanki…
Sorun galiba evliliğin kendisinden çok, bizlerin evlilik kurumunu algılayış biçimimizle ilgili…
Mesafe şart
Bir kere evlendik mi, yaşamımızın tüm anını birbirimize yapışarak geçirecekmişiz gibi düşünüyoruz. Birlikte yenilen yemekler, birlikte tatiller, alışveriş, eşlerden biri biraz gecikse surat asmalar… Aynı monotonlukla yaşanıp giden birbirine benzer günler…
Oysa Halil Cibran’ın dediği gibi “aramızda sevgi fısıltılarını taşıyacak rüzgârların geçmesine olanak verecek boşluklar yaratabilsek” bu sorun da kendiliğinden hallolacak gibi görünüyor.
Başka bir ‘hasta’yla…
Bu açıdan belki araştırmacıların bulduğu “tedavi amaçlı ayrılık” bir çözüm olabilir. Ama orta yerde ciddi sorular da var tabii… Bu “tedavi” sırasında eşlerden birinin bir başkasının çekimine kapılmayacağını, başkasına âşık olmayacağını nasıl garanti edeceksiniz? “Taburcu” olup başka bir ilişkiye geçenler açısından sorun yok ama geride kalan ne yapacak? Bu “tedavi” sırasında çocuklara kim bakacak? “Tedavi”nin zorunlu kıldığı ekstra giderler nasıl karşılanacak?
‘Düşman’dan sorular…
Bir de şunu düşündüm: Acaba orta sınıf Türk ailelerinde çok sık rastlanan, kadınların çocuklarla birlikte yazlığa gönderildiği “yaz bekârlığı” durumu, araştırmacıların önerisini karşılıyor mu?
Bu pazar gününüzü zehir etmek ve sonu kavgayla bitecek bir tartışmaya girmek istiyorsanız, bu sorular işinize yarasın, yeni bir tartışma çıkartabilin diye yazdım…
Bir “evlilik düşmanı”ndan daha başka ne beklenirdi ki zaten?
