Bugün elinizde tuttuğunuz Milliyet’i, gazetemizin kadın çalışanları hazırladı. İlk bakışta bu bir fantezi gibi görülebilir. Bir tür “23 Nisan kutlaması” gibi… Çocukların fotoğraf çektirmek için iki dakikalığına Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Vali olmaları gibi…
Ama öyle değil.
Bu her şeyiyle gerçek bir uygulama ve gazetemizin hanım mensupları da “bayram çocuğu” değiller..
Onlar biz erkek meslektaşlarıyla birlikte her gün eşit sorumlulukları paylaşarak, gazetenin haberlerinin toplanmasından yazı işlerinde işlenmesine kadar her aşamasında zaten emek sarf ediyorlar. 
Bu bir ilk…
8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle yaptığımız tek değişiklik, biz erkeklerin bir günlüğüne kenara çekilmesidir.
Geçenlerde yazdığım bir yazıda medyada kadın ağırlığının giderek arttığına dikkat çekmiştim. Kadın meslektaşlarımızın başlangıçta bir erkek mesleği olarak bilinen gazetecilik mesleğine giderek daha çok oranda girdiklerini, başarılı olduklarını, yönetim kademelerinde de ilerlemeye başladıklarını anlatmıştım. 
Bugün elinizde tuttuğunuz gazete kadınların da genel yayın yönetmenliği yapabileceğini, yazı işlerinin tüm sorumluluklarını taşıyabileceklerini, gazetelerin servislerini yönetebileceklerini gösteren somut bir kanıt. 
Bu açıdan ele alındığında elinizde tuttuğunuz gazete “ilk örnek” olması bakımından bir “koleksiyon” parçası değerini de taşıyor.
Bu çatı altında kadın meslektaşlarıyla yan yana çalışmakta olan biz erkek gazeteciler bundan onur duyuyoruz. 
Ayrım çoktan bitmiş…
Mesleki yetenek ve bilginin cinsiyetlere bağlı olmadığının herkesten önce bizim gazetemizde görünmesi Milliyet’in geleneksel ilerici tavrıyla da bağdaşıyor.
Dün bir ara sadece “izleyici” sıfatıyla gazetemizin sadece kadınlar tarafından gerçekleştirilen ilk yazı işleri toplantısını da izledim. 
Beni mutlu eden husus şu oldu ki, gazetecilik mesleğinde kadın – erkek ayrımı çoktan bitmiş… Gelişmekte olduğunu hissettiğim eğilimin elle tutulur, gözle görülür hale gelmesi bende haklı çıktığını gören insanların hissettiğine benzer bir duygu yarattı. 
Bir günlüğüne bir gazetenin künyesinin değiştirilmesi söz konusu olmadığından bugünkü sayımızı hazırlayan arkadaşlarımızın isimlerini burada yazacağım.
Dün gazetemizi Yasemin Harputluoğlu’nun koordinatörlüğünde hazırlayan arkadaşlarımız şöyle: Belde Bozkurt, Nilay Örnek, Sanem Özyürek, Deniz Şahin, Semra Kardeşoğlu, Nurdan Akıner, Ümran Avcı, Pınar Aktaş, Elif Korap, Gülay Fırat, Ayşegül Aydoğan, Yeşim Pütgül ve Ayşe Beyazoğlu… 
Dünya yeniden kurulabilir mi?
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, dün Harp Akademileri’nde düzenlenen bir sempozyumda “kişisel görüşlerini” açıkladı. Açıklanan görüş “kişisel” de olsa, Silahlı Kuvvetler’in en yüksek rütbeli subaylarından birine ait olması önemini artırıyor. 
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir – komuta düzenini iyi bilenler, bu görüşlerin yine “kişisel bazda da olsa” TSK’nın daha üst kademelerinde de paylaşılmakta olduğunu düşüneceklerdir.
Orgeneral Kılınç, Avrupa Birliği’ni sert bir ifadeyle eleştirdikten sonra, AB’nin Türkiye’yi ilgilendiren sorunlara menfi bakmakta olduğunu söyledi. ABD’nin rolünü unutmadan, yalnızlaşmış Rusya Federasyonu ve İran’ı da içine alacak bir arayışta bulunmayı önerdi. 
İsmet İnönü’nün vaktiyle ABD’ye kızıp söylediği “Dünya yeniden kurulur ve Türkiye de bu dünya içindeki yerini alır” sözlerinden daha ileride bir uygulama şansı olamayacak bir yaklaşım bu.
Tek adam diktatörlüğüne giderek daha çok teslim olan Rusya ve şeriatçı İran ile birlikte demokratik-laik Türkiye’nin nasıl yeni bir arayış içinde olabileceğini anlamak da güç, onaylamak da… 
Cumhuriyet’in kurucularının da en başta işaret ettikleri yolumuz, günlük gelişmelerle zikzaklara uğrayacak bir yol değildir. Türkiye’nin hedefi bellidir: Demokratik, laik, hukuk devleti… İran ve Rusya ile kol kola girilerek bu yolda yürünmez. Hedefimiz Atatürk’ün de tarif ettiği “muasır medeniyetler” seviyesine ulaşmaktır ve günümüzde “muasır medeniyetler” de Türkiye’nin doğusunda değil, batısında yer alıyor…
