Bir Bariç, bir de Federasyon
Fenerbahçe dünkü İstanbulspor maçında aylardan sonra belki de ilk kez canlı ve istekli bir futbol oynadı. Maçın geneline bakıldığında tüm istatistiklerde Fenerbahçe rakibinden üstündü. Daha çok pozisyona girdi, topa daha çok sahip oldu, yardımlaştı, koştu.
Bariç’in takımın iyi oyuncularını – her halde çok sevdiğinden olsa gerek – yanında oturtma alışkanlığı bu maçta da tekrarlandı. Faruk’un maçın ikinci yarısının başından itibaren dökülen Halil İbrahim’in yerine girebilmesi için ancak altmışıncı dakikanın gelmesi gerekti.
Bariç nedense takım nasıl oynarsa oynasın bir sakatlık olmadıkça değişiklik yapmak için maçın bir saatlik bölümünün geçmesini bekliyor. Gözünün önünde hatalar yapan, topu kendi arkadaşlarından çok rakibe atan bir oyuncuya bu kadar tahammül edebilmesini anlamakta zorlanıyorum.
Maçın aslında kader adamı hakemdi. Daha 8. dakikada ceza yayı üzerinde Emre’nin dirseğiyle kendini yerde bulan Boliç’in pozisyonunu devam ettirmesi, gözünün önünde yine Emre tarafından formasından çekilip düşürülmesini es geçmesi bence İlker’e gösterdiği kırmızı karttan çok daha fazla kritik kararlardı. Nedense benzeri pozisyonlarda Fenerli oyunculara kolaylıkla çıkıveren sarı-kırmızı kartlar İstanbulspor’a gelince cebindeki yerini muhafaza etti.
Maçın sonlarında Uche’nin üzerine ceza sahası içinde tırmanan Emre’yi görmemesi de bütün hatalarına tuz biber ekti. Aslında bu pozisyonu görmemesi mümkün değildi. Onun için Aksoy’un Fenerbahçe düşmanlığını kendisine birinci vazife edinen çapsızlar federasyonunun düdüğünü çaldığını düşünüyorum.
Federasyonun Fenerbahçe’ye karşı açıkça düşmanlıkla dolu politikasının bu yıl Fenerbahçe’nin şampiyonluğu önünde, Bariç’den çok daha büyük bir engel olduğunu düşünüyorum.