Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

50 yıl öncesinden ışınlanmış gibi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kadın ve Demokrasi Derneği’nin düzenlediği Kadın ve Adalet konulu toplantıda konuştu.
Konuşmasında yeni bir şey söylemiyor aslında.
Kadına bakışı eski mi eski bir demagojinin etkisi altında.
“Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir” diyor.
Ve verdiği örneğe bakın: “İş hayatında hamile bir kadını, erkekle aynı şartlara tabii tutamazsınız. Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi, bir erkek ile eşit konuma getiremezsiniz.”
Her hangi bir mahalle kahvesinde duyabileceğiniz kadar bir “felsefi derinlik”!
“Kadın kadına eşitlik doğru olandır, erkek erkeğe eşitlik doğru olandır diyor ve bir de
yeni kavram icat etmiş:
“Kadınların ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eş değer olabilmektir!”
Kadınların bir türlü çözülemeyen “eşit işe eşit ücret” taleplerine değinmiyor bile.
Çünkü onun kafasındaki kadın tanımı, iş hayatında, toplumsal ilişkilerde erkekler ile eşit bir kadın tanımı değil.
Ona göre kadının yeri evi, çocuklarının dizinin dibi!
“Bizim dinimiz kadına bir makam vermiş, annelik makamı. Anneye bir makam daha vermiş. Cenneti ayakları altına sermiş” diye anlatıyor.
Ve bunları Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, 2014 senesinin 24 Kasım’ında söylüyor.
Sanki 50 yıl öncesinden ışınlanıp, bugünün dünyasına gelmiş gibi!
Zafer Bey’e kesilen ceza haksız!
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Reza Zarrab’ın kendisine “hediye ettiği” saatin ve “kaçak olarak” Türkiye’ye getirilen saatin KDV ve cezasını ödemek zorunda kalmış.
Cezanın 250 bin lira civarında olduğu tahmin ediliyor ki Zafer Bey yine de karlı sayılır, 700 bin liralık saati, başka türlü 250 bin liraya sahiplenemezdi!
Hürriyet muhabirleri Nuray Babacan ve Hacer Boyacıoğlu’nun haberine göre Zafer Bey, bu cezaya da itiraz etmiş ama sonra ödemiş.
Niye itiraz etmiş, gerçekten anlayamadım.
Saati iddia ettiği gibi kendi parasıyla satın aldıysa, o değerde bir ürünün, Türkiye’ye KDV ve gümrüklerinin ödenmeden sokulmasının suç olduğunu bilmiyor olabilir miydi?
Tabii itirazı haklı da olabilir, çünkü kendi satın almadığı bir saatin vergisini ve cezasını neden ödesin?
Hatırlarsınız, Zafer Bey, elinde bir kağıt sallayarak TBMM kürsüsüne çıkmış, saatin parasını kendi cebinden ödediğini iddia etmiş ama ortaya somut bir kanıt da koyamamıştı.
Elimizde ne Zafer bey adına kesilmiş bir fatura, ne de bu faturanın bedelinin ödendiğine ilişkin bir banka dekontu, kredi kartı ekstresi vs. var ve Zafer Bey de bunca iddiaya rağmen bunları ortaya çıkartamıyor!
Saati de zaten Zarrab’ın bir adamı satın alıp, İsviçre’den getirmiş, elden kendisine teslim etmiş, saatin faturası da Zarrab’ın adamı üzerine kesilmişti.
Bu durumda saati satın alıp, Türkiye’ye getiren Zarrab oluyor ki KDV ve cezasını ödemek de onun sorumluluğu olmalıydı.
Burada Zafer Bey’e bir haksızlık yapıldığı anlaşılıyor!
Tabii bir de Zafer Bey’in 700 bin lira değerinde bir saati hediye olarak kabul etmiş olması gibi bir sorun var ki o hala çözülememiş durumda.
Kamu görevlileri, kendilerine hediye edilen eşyaların değerinin on aylık asgari ücret tutarını aşması durumunda bunu beyan edip, hediyeyi de bağlı bulundukları kuruma teslim etmek zorundalar.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vcerdiği takipsizlik kararında bütün bu alınıp, verilen şeylerin “hediye” olduğu belirtiliyordu, hatırlayalım.
Saat hala Zafer Bey’in kolunda olduğuna göre, kanunun bu hükmü de çiğnenmiş oluyor.
“Paralel” Başbakanlık!
Hayır, başlıktaki paralelin ne Pensilvanya’daki Fethullah Gülen ile ne de Türkiye’deki cemaat örgütlenmesiyle bir ilgisi var.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1000 odalı sarayında kurmaya başladığı “paralel” Başbakanlık’tan söz ediyorum.
Saray’da, yürütmenin icraatlarını izleyecek bir değerlendirme ekibi oluşturmak için çalışmalar başlamış.
Bu amaçla bir görevlendirme şemasının hazırlandığı bildiriliyor.
Bu şemaya göre, Cumhurbaşkanlığında her biri belli alanlardan sorumlu birim başkanlıkları oluşturulacak, bu başkanlıklar da Genel Sekreter Yardımcılarına bağlı olarak çalışacaklarmış.
Normal olarak bu sözü edilen görevleri yapmak Anayasa’ya göre Başbakan’ın işidir.
Bakanlar Kurulu’nun yapacağı işleri, icraatları planlamak, izlemek, denetlemek ve uyum içinde çalışmalarını sağlamak onun sorumluluğundadır.
Bakanlar Kurulu’nun yapacağı işleri “takip etmek için” Cumhurbaşkanlığı’nda bir birim oluşturulmasının tek anlamı, Anayasal Başbakanlığa paralel bir yapı oluşturmaktan başka bir anlama da gelmez.
Devlet içinde yeni bir devlet oluşturulurken, Anayasa’ya açıkça aykırı bir Başkanlık sisteminin temelleri de böylece atılmış oluyor.