Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Atatürk’ün evi ’Hyde Park’ mıdır?

SELANİK’te Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ziyaretçilerin imzalaması için açılan defterdeki bir yazıya sinirlendi ve sayfaya yapışık olan metni defterden kopardı.

Yırtılan metinde AKP’ye yönelik eleştiriler vardı. O metinde neler yazılı olduğunu bugün Emin Çölaşan’ın köşesinde okuyacaksınız.

Biliyorum ki şimdi birçok kişi Başbakan’ı bu tavrı nedeniyle eleştirecek.

Bu konuya hepimiz parti gözlüklerimizi çıkararak bakmalıyız.

İsterseniz önce bir “empati” yapalım: Yarın herhangi birisi mesela şöyle bir şey yazsa, ne düşünürsünüz: “Atam, kurduğun parti senin yolundan saptı. Allah’tan AKP geldi de senin gösterdiğin yolda ilerliyoruz.”

“Yazılamazdı” demeyin, yazan birisi mutlaka çıkabilirdi.

Böyle bir yazıyı Deniz Baykal, o defterde görse nasıl davranmasını beklerdik?

Hiç kuşkusuz Deniz Bey de o sayfayı yırtar, “Böyle saçmalıklara nasıl izin veriyorsunuz” diyerek konsolosluk görevlilerine kızardı. Tıpkı Erdoğan’ın yaptığı gibi.

Kendimize soracağımız bir soru da şu olmalı: Atatürk’ün anısı için açılmış bir defter, siyasi görüşlerin uluorta yazılabileceği bir tür “Hyde Park” mıdır?

Atatürk, Cumhuriyet’in kurucusu olarak hangi siyasi görüşte olursak olalım, hepimizin ulusal kahramanıdır.

Bizleri ayıran değil, bizleri birleştiren, bu coğrafyada eşi benzeri olmayan bir demokrasi deneyimine girişmemizin ve büyük ölçüde bunu başarmamızın yolunu açan bir ulusal kahraman.

Onun anısı kahvehane propagandası düzeyindeki siyasi görüşlerle kirletilmemeliydi.

Sonuç olarak şunu söylemeliyim: Erdoğan, o sayfayı yırtarak doğru bir iş yaptı!

’Zehir hafiye’liğin geldiği nokta

BAŞBAKAN’ın “özel önem verdiği” gazetecilerden Fehmi Koru, Yeni Şafak’ta, medyanın AKP hükümetine neden muhalefet ettiğini anlatıyordu dün.

Koru şöyle yazıyor: “Düne kadar büyük değerlerle ellerinden çıkardıkları şirketler ve bankaları, istikrarın kaybolacağı ortamda çok düşük bedellerle geri almayı düşünüyor olabilir patronlar.”

Fehmi Koru, “hayal gücü geniş” bir gazeteci. Komplo teorilerine meraklı olduğu için de yazdığının “ekonomik gerçekliklerle bağdaşamayacağını” bile düşünemiyor.

Bir ülkede milyarlarca dolarla ifade edilecek yatırımları olan işadamlarının, ekonomik kriz çıkartmak istediğine inanması bunu gösteriyor.

Kendine şunu sormuyor: Kriz çıkınca eskiden pahalıya satılan şirketlerin değeri düşecekse, bunu alacak işadamının halen sahip olduğu şirketlerinin değeri nasıl düşmeyecek?

O inanıyor; ama acaba inanacak başka bir “dünyadan habersiz” çıkar mı diye düşündüm yazısını okurken.

Fehmi Koru önceki gün Başbakan’ın özel uçağındaki gazetecilerden biriydi.

Acaba bu değerlendirmeyi uçakta konuştuğu birileri mi yaptı?

Eğer öyleyse Türkiye’yi yönetenlerin kafa yapıları açısından ciddi olarak endişe duymalıyız.

Meşrebine göre davetiye

DÜNYANIN en önemli mimarlık ödüllerinden birisi olan Pritzker Mimarlık Ödülü, bu ay sonunda Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenecek bir törenle mimar Paulo Mendes de Rocha’ya verilecek.

Dün sabah törenle ilgili olarak hazırlanan davetiyenin İngilizcesi elime geçti.

Ödülü koyan Pritzker Ailesi’nin hazırlattığı davetiyede, törenin “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek himayelerinde” yapılacağı belirtilmiş.

Bu tür bütün davetiyelerde olduğu gibi törende nasıl giyinilmesi gerektiği de davetiyenin altına yazılmıştı: Black Tie! Yani smokin.

Bunu okuyunca “eyvah” dedim, “smokin giymeyi reddettiği için Başbakan kendi himayesinde düzenlenen bir davete katılamayacak!”

Sonra zarfın içinden davetiyenin aydınger káğıdına basılmış “Türkçesi” de çıktı.

Türkçe davetiyenin altında ise şöyle yazılıydı: “Kıyafet: Smokin veya Koyu Renk Elbise.”

Derin bir “oh” çektim, Başbakan da törene gidebilecek diye.

Türkiye böylece “meşrebine göre davetiye” konusunda da yeni bir çığır açtı diye sevindim!