‘Bak şu İslamcıların yaptığına’ demeden önce
ÖYLE bir toplum haline geldik ki her öküzün altında bir buzağı aramak artık vazgeçilmez bir alışkanlığımız oldu.
Bugün Dolmabahçe Sarayı’nda başlayacak olan “Sultan Abdülmecid Dönemi Sempozyumu” üzerine kopan fırtına da böyle bir durumun yansımasıdır.
Sempozyum tarihinin Padişah Vahideddin’in Türkiye’den kaçışının yıldönümü olması bu durumu körüklüyor tabii.
Bizim “Salla başı, al maaşı” şeklinde tanımlanabilecek bürokratik düzenimizde bu son derece normaldir. Eminim ki olay şöyle gelişmiştir: Davet sahibi TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e hangi günlerinin uygun olduğu sorulmuştur, o da ajandasına bakıp “17 Kasım uygun” demiştir. Görevlilerin hiçbirinin aklına o tarihin bir anlamı var mıdır diye bakmak gelmez ve olaylar böylece gelişir!
“Buzağı” da orada öylece durmaktadır zaten, hemen göstermek gerekir: Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamayan İslamcılar, Padişah’ın yıldönümünü kutluyorlar!
Kimsenin aklına Sultan Abdülmecid’in tarihimizdeki önemini sorgulamak gelmez tabii.
Oysa biliyoruz ki “İslamcı” diye tanımladığımız kesimin hiç hoşlanmadığı isimlerden biridir Abdülmecid.
Tanzimat, İslamcıların “Gâvura, gâvur diyemeyecek miyiz” demagojisiyle de hatırlanır.
Tanzimat, bu topraklarda anayasal bir düzene doğru atılmış bir ilk adımdır, mutlakiyetçi rejimin temellerini sarsar. Günümüz İslamcılarının da hiç hoşlandığı bir dönem değildir.
Bu topraklarda masonların da serbestçe faaliyet göstermeleri Abdülmecid döneminde takibin gevşetilmesi ile mümkün olmuştur, hangi İslamcı bunu hayırla yâd edebilir ki?
Tarihimiz iyi ya da kötü yönleriyle, iyi ya da kötü kahramanlarıyla hepimizindir. Bizi birleştirir, bizleri birbirimizden ayırmak için vesile olmamalıdır.
Hava atalım ama civcivler de yiyebilsin!
ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım, Van depremi sırasında iletişimin hiç kesintiye uğramadığına dikkat çekti ve “Haberleşmede, Türkiye’nin çağ atladığını söylersek hava atmış olmayız” dedi.
Gazetelerde de bu haber hiç sorgulanmadan yayımlandı tabii.
Bakan önceki gün de Samsun’da “İletişimde 9 yılda Türkiye’yi Afrika seviyesinden Avrupa’nın ilk 10 ülkesi arasına getirdik” diye övündü.
Oysa gerçekler hiç de Bakan’ın anlattığı gibi değilmiş.
Dün Yalçın Bayer’in köşesinde okudum. Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu yazmış:
Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl hazırlattığı “Küresel Enformasyon Teknolojileri Raporu”na göre Türkiye 2011 yılında 71. sırada bulunuyor!
Aynı raporda Malezya 28, Tunus 35, Porto Riko 43, Uruguay 45, Mauritius 47, Macaristan 49, Ürdün 50, Vietnam 55, Azerbaycan 70. sırada bulunuyor. Ancak Senegal ve Kenya gibi bazı Afrika ülkelerini geçebilmişiz. (Bu rapora http://reports.weforum.org/global-information-technology-report/ adresinden ulaşabilirsiniz.)
Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin her yıl yayımladığı “Enformasyon Toplumunu Ölçmek 2011” başlıklı raporda iletişim teknolojilerine erişim ve kullanımda Türkiye 59. sırada bulunuyor. İletişim maliyetlerini içeren sıralamada ise ancak 80. olabilmişiz.
(Rapora http://www.itu.int/ITU-D/ict/publications/idi/2011/ adresinden ulaşabilirsiniz.)
Yani ortada Bakan Yıldırım’ın söylediği türden bir hava atma olanağı görünmüyor.
Bakan’ın bu gerçekleri bilmiyor olduğunu düşünemeyiz. Eğer bilmiyorsa zaten işini yeterince özenle yapmıyordur ya da bu bilgileri kendisine vermesi gereken bürokratları dalga geçiyor veya gerçekleri Bakan’dan saklıyorlardır.
Ama bu gerçekleri bildiği halde “İletişimde çağ atladık” diye hava atıyorsa ona önerim civcivleri de düşünmesidir. Atılan büyük olunca yiyemiyorlar çünkü!
Hafızası da zayıflamış
VAN Valisi Münir Karaloğlu kendisine yönelik eleştirileri “Bu şehri ben planlamadım” diye yanıtladı. Sabah’taki habere göre Vali “Yıkılan otele kim ruhsat vermişse ona bakılsın” diyor.
“Ruhsat koşulları deprem olunca ortadan kalkmış, niye iptal edilmedi? Ruhsat verdiğiniz binanın koşullarının uygun olup olmadığına bakacaksınız. Otelcilik yapamaz diyeceksiniz. Sonra Vali’yi suçluyorlar” diye konuşuyor.
Vali Bey öyle görünüyor ki deprem nedeniyle bir hafıza yorgunluğu da yaşıyor.
Vali Karaloğlu, ikinci depremden önce 26 Ekim tarihinde TV8’deki Haberaktif programına katılmış. Programda vatandaşların normal hayata dönmelerini istiyor ve halkın psikolojik açıdan çekingen davrandığını söylüyor.
Ve Van’daki binaların güvenilirliğini kanıtlamak için de şöyle konuşuyor:
“Bakın şehirde bütün oteller şu an dolu. Yer bulamıyoruz. Şehir dışından gelen, genellikle deprem dolayısıyla gelen basın yayın mensupları, araştırma kurtarma ekipleri kalıyor. Onların hiçbir endişesi yok. Binalara giriyorlar ve 7-8 katlı otellerde kalıyorlar.”
Vali Bey’in Van’daki binaların güvenilirliği ile ilgili olarak örnek diye gösterdiği otel yıkıldı, gazeteciler, Japon yardım görevlisi ve vatandaşlar yaşamlarını kaybettiler.
Sorumluluğunun ve söylediği sözün doğurabileceği sonuçların bilincinde olan bir Vali’nin böyle bir açıklama yapmadan önce binanın güvenilir olup olmadığını öğrenmesi gerekmez miydi?