Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Başmüzakereci’nin raporda atladığı nokta

DEVLET Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB İlerleme Raporu’nun “olumlu” olduğunu söylemişti, hatırlayacaksınız.

Ama Bağış’ın da “yandaş medya” gibi raporun basın özgürlüğü ile ilgili bölümünde yer alan bir hususu atladığı anlaşılıyor.
Dün de yazmıştım, raporda şöyle bir bölüm var: “Basına yönelik siyasi saldırılar ile ilgili endişeler devam etmektedir. Hükümeti eleştiren Doğan Medya Grubu’na 2009 yılında verilen vergi cezası ile ilgili dava sürmektedir. Basın bu davanın başlamasının ardından haber yaparken kendi kendini kısıtlamaktadır.”
Bağış, bu bölümü okumamış gibi görünüyor çünkü yabancı basına dağıttığı ve İlerleme Raporu’nu değerlendirdiği açıklamasında buna hiç değinmemiş.
Basın özgürlüğü ile ilgili eleştirilerin sadece “gazetecilere açılan davalar” bölümüne değiniyor.
Gazetecilere yönelik davaların yargı ile ilgili olduğunu anlatıyor, davaların kişisel gizliliğin korunması ilkeleri ile ilgili olduğunu hatırlatıyor.
Ama Doğan Grubu’na kesilen vergi cezaları ve bunun basın özgürlüğüne etkileri ile ilgili olarak bir şey söylemiyor.
Ve bu konuda AB’nin hiçbir “ilerleme” görmediği de son üç yılın raporlarında yer alıyor.
2008 İlerleme Raporu’nda, “Basın ve elektronik medyaya baskıların karşısında, basın özgürlüğüne tam saygı sağlanacak bir ortamın temin edilmesine ihtiyaç duyulmaktadır” sözü var ki bu konuda bir “ilerleme” yok.
2009 İlerleme Raporu ise Doğan Grubu’na kesilen vergi cezalarının basın özgürlüğünü olumsuz yönde etkilediği ve gazete ve televizyonların ekonomik geleceklerini tehdit ettiğini anlatıyor.
2010 Raporu’nun ilgili bölümünü ise yukarıda aktarmıştım.
Bu konuda Bağış da hükümet de “tam siper” olmuş, eleştirileri duymazlıktan geliyor, bir yanıt veremiyor.
Kayda geçsin diye burada bir kez daha hatırlatmış olayım.

Rauf Denktaş’a saygılarımla

KKTC’nin eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile siyasi görüşlerimiz uyuşmaz.
Ama mücadele azmine, kendini adadığı dava için yaptığı fedakârlıklara her zaman saygı duyduğumu da belirteyim.
Dün gazetelere yansıyan bir haberi okuyunca Denktaş’a olan saygımın daha da güçlendiğini söylemeliyim.
Denktaş, 7 bin lira emekli aylığı alıyormuş. KKTC’de emekli maaşlarında yapılan kesinti nedeniyle bunun 2 bin lirası kesilmiş. 2 bin lira da aylık borç taksitlerine gidiyormuş. Denktaş “Geriye kalan 3 bin lira ile geçinemiyorum” diyor ve mesleği olan avukatlığa geri dönebileceğini söylüyor.
Denktaş’ın adını ilk duyduğumda ilk gençlik yıllarımdaydım. Dr. Fazıl Küçük’ün vârisi olarak!
Neresinden baksanız bir kırk seneye yakın zamandır önce Kıbrıs Türk toplumunun lideri olarak, sonra kimsenin tanımadığı da olsa bir devletin cumhurbaşkanı olarak hep en öndeydi.
Belli ki bu süreyi geçirirken, emeklilik günlerini hiç düşünmemiş!
Siyaseti kişisel zenginleşmesi için kullanan “anavatan siyasetçilerini” hatırladım, bu haberi okurken.
Siyasete girerken sadece bir bavulla gelip, giderken bir servetle ayrılanları hatırladım.
İsimleri önemli değil, herkes onların kimler olduğunu biliyor zaten. Biliyor ama görmezden gelmeyi tercih ediyoruz toplum olarak.
Ama işte Denktaş gibi örnekler de var.
Mesele, hangi siyasi görüşte olduğunuzla ilgili değil. Siyasi görüşler değişse de ahlak kurallarına uyma hassasiyeti insanın kişiliği ile ilgili.

Fener dibini aydınlatıyor!

ALMANYA’daki Deniz Feneri mahkemesinin “Türkiye’deki asıl suçlular” diye tanımladığı Kanal 7’nin patronu Zekeriya Karaman ile eski RTÜK Başkanı ve halen üyesi Zahid Akman’ın şirketlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden aldıkları ihalelerin toplamının 159 milyon liraya ulaştığı ortaya çıktı.
“Milyon lira” dediğim bugünün parasıyla. Benim gibi hâlâ eski para birimi ile konuşmaktan kurtulamayanlardan için bunun “trilyon” olduğunu da belirteyim.
Bu haberi gazeteport.com’da okudum. CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in soru önergesi üzerine bu bilgi Devlet Bakanı Hayati Yazıcı tarafından veriliyor.
Deniz Feneri davası ile ilgili haberlerin yayımlanmasına, AKP yöneticilerinin neden tepki gösterdiğini ve bu haberleri yayımlayan kurumlara karşı nasıl “savaş açıldığını” da tekrar hatırlayalım.
Aldıkları ihalelerden ne kadar kazandıklarını bilemiyorum elbette. Zaten gözüm de yok, işlerini doğru dürüst yaptılarsa kazançları helaldir zaten.
Ama bu haber gösteriyor ki bu arkadaşlar, “siyasi koruma” altındalar, iş alırken de bu korumadan yararlanıyorlar.
Yeri gelmişken Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu davanın Türkiye ayağının ne aşamada olduğunu da sormuş olayım.
Yeni atanan başsavcı kuşkusuz ki bu ağır ilerlemeden rahatsızlık duyacak ve dosyanın bir an önce tamamlanmasını isteyecektir. Tıpkı benim gibi!