Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Baykal başlattı Baykal bitirdi!

GAZETECİLİK yaşamımın başından beri Türk siyasetinde konuşulduğunu en çok duyduğum konulardan biri de “sine-i millete dönmek” kavramı.

Dün Google’da baktım, içinde “sine-i millet” kavramı geçen 187 bin sonuç çıkıyor.

Ama bugüne kadar da bu “silahın” kullanıldığına hiç tanık olmadık.

Çok konuşulan ve konuşuldukça içi boşalıp anlamsızlaşan bir kavram bu!

Google’da bugünkü tartışmanın köklerini ararken 4 Ağustos 2005 tarihinde Akşam’da yazılmış bir yoruma rastladım.

CHP Genel Başkanı ile makamında bir özel görüşme yapan İsmail Küçükkaya şöyle yazmış: “Baykal, Başbakan Erdoğan’ın Çankaya Köşkü için aday olma ihtimalinin önüne geçmek için ise sine-i millet kozunu kullanacak. 2006 yılının ikinci yarısında CHP Meclis’i boşaltıp AK Parti’yi tek başına bırakacak ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için hareketsiz hale getirecek. Böylece Türkiye’de bir erken seçim atmosferi oluşacağına inanıyorlar.”

Kontrol ettim, o tarihte bu haber yalanlanmamış.

Daha sonraki haberler arasında Baykal’ın CHP TBMM Grup Toplantısı’nda kapalı oturumda milletvekillerine, “Meclis’in önüne 1 milyon kişi gelir ve bunu isterse sine-i millete döneriz” dediği de var.

Tartışma kızıştıkça CHP bu konuda daha temkinli konuşmaya başlamış.

Dün de Hürriyet’te Baykal’ın, “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını önlemenin yolunun sine-i millete dönmekten geçmediğini söylediği” haberi vardı.

Yaklaşık 16 ay içinde tartışmanın başlayışı ve bitişi böyle. Baykal başlatmış, Baykal bitirmiş.

Buna bakınca Türkiye’nin, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını engelleyecek ciddi bir muhalefet örgütlenmesine sahip olmadığına kanaat getirdim.

Rüzgárın önünde savrulan, aklına her geleni politika diye söyleyen bir muhalefetle ancak buraya kadar!

Bir diktatörün ölümüne üzülemem

DÜN ölen Saparmurat Niyazov Türkmenbaşı’yla Hürriyet’in bugün bulunduğu binanın hizmete girdiği günlerde tanışmıştım.

Binayı gezmiş, özellikle de zemin kattaki granitlere bayılmıştı.

Önce “Burası devletin mi” diye sordu. “Hayır” yanıtını alınca da şöyle söylediğini hatırlıyorum: “Söyleyin sahibine, bunun aynısından bir tane de Aşkabat’a yaptırsın.”

Günümüz yaşamının karmaşık sorunlarına böyle pratik çözümler getiren bir yapısı vardı.

Bir yetimhanede büyümüş fakir ama akıllı bir çocuğun hem Sovyetler Birliği döneminde hem de bağımsızlık sonrasında Türkmenistan gibi bir ülkeyi toplam 20 yıl yönetebilmiş olması, belki de bu pragmatik yapısından kaynaklanıyordu.

Dün ölümüyle ilgili haberler arasında bir de “şehir efsanesi” vardı. Türkmenistan’da halk, Türkmenbaşı’na uygun bir kalbe sahip olan genç bir askerin kalp nakli için öldürüldüğüne, ama Alman doktorların kalp naklini reddettiğine inanıyormuş.

Normal bir ülkede kimsenin inanmayacağı böyle bir öyküye Türkmenistan’da inananın çok olacağına da eminim.

Çünkü Niyazov, böyle bir şeyi yapmaya hiç tereddüt etmeyecek bir diktatördü.

Dün internet sitelerindeki yorumlara baktım “milliyetçi – Turancı” kesimlerde ciddi bir üzüntü gördüm. Daha da ilginci, “ulusalcı” kanattan bile bu üzüntüye katılanlar vardı.

Onlara tavsiyem üzülmesinler. Belki bu vesileyle Türkmenistan’daki kardeşlerimiz kendilerine doğru düzgün bir demokrasi kurma fırsatını bulurlar.

Kilimli mi, Kalimnos mu?

YUNANİSTAN’ın Kalimnos ve Leros adalarından gelen 14 teknelik bir balıkçı grubunun Kardak Kayalıkları civarında avlanmaları yeni bir gerginliğe yol açtı.

Balıkçıların neden topluca böyle davrandıklarını haberlerden çıkartamadım.

Bu Yunan hükümetinin bir provokasyonu da olabilir, Yunanistan’a ait Ege adaları arasındaki deniz ulaşımında uygulanan sübvansiyonun kaldırılması nedeniyle Yunan hükümetini zor durumda bırakmayı hedefleyen bir protesto girişimi de?

Haberler netleştikçe hangisinin doğru olduğunu öğreniriz elbette.

Benim dikkatimi çeken şey şu: Gazetelerdeki haberlerde “Kalimnos”tan “Kilimli” olarak söz ediliyor.

Yunanistan’da, İstanbul’dan Konstantinopol diye söz edildiğinde haklı olarak hep birlikte sinirleniyoruz.

Anadolu’da da birçok yerleşim merkezinin adını Türkçeleştirdik ve herkesin oraları Türkçe isimleriyle tanımlamasını bekliyoruz.

Yunanlıların da tıpkı bizler gibi aynı hassasiyet içinde olabileceğini neden düşünmüyoruz, anlamakta güçlük çekiyorum.

Günün birinde gemilere binip o adaları tekrar fethetmemiz de artık mümkün olmadığına göre kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, başkalarına da aynı şekilde davranmalıyız diye düşünüyorum.