HÜRRİYET

Hükümete yaranma çabası gözleri kör edince

KONYA’da yaşanan sağlık skandalı ile ilgili gelişmeleri izliyorsunuz.

Bir erkek çocuğunun ultrasonunu çekmek istemeyen kadın doktorlar ile ilgili haberlerden söz ediyorum.

Haber, gazetecilik ölçütleri açısından eksiksiz!

Bu olayı şikáyet eden doktorun, yaptığı ameliyattan sonra yazdığı “kapı gibi” bir rapor var.

Hastanenin başhekimi önce rapordan haberdar olmadığını, sonra rapora dayanarak soruşturma başlattığını söylüyor.

Buna karşılık kadın doktorlar da iddianın doğru olmadığını söylüyorlar.

Ama kimse çekildiği iddia edilen ultrasonu da gösteremiyor.

Aynı şekilde “ultrason isteğinin acil olduğu belirtilmemiş” iddiasını kanıtlayacak “istek yazısı” da ortada yok. Elbette gerçek, objektif ölçülerle yapılması gereken soruşturma tamamlandığında ortaya çıkacak.

Bir gazeteci açısından haber buraya kadar problemli değil.

Gazeteci bir resmi rapora dayanan önemli bir iddiayı haberleştiriyor, taraflarla konuşuyor, olayı aydınlatmaya uğraşıyor.

Bir yandan hükümet, diğer yandan İslamcı basın haberin doğru olmadığını kanıtlama çabasında ki bu da ülkemizin bugünkü şartlarında olağan bir durum sayılmalı.

Anlaşılması güç olan şey bu koroya bazı “normal görünüşlü” gazetelerin de katılmak konusundaki inanılmaz istekleri.

Bu “normal” gazetelerin haberi yalanlama girişimlerini bir “liberallik kılıfı içinde” sunmaya çalışmaları “hükümete yaranma çabasını” örtmeye yetmiyor.

Ancak, hiç kuşkusuz ki onların bu çabası esasen Türkiye’nin bugünkü yaşam biçimini koruma mücadelesine zarar veriyor.

Belli ki hükümete yaranma çabasının ve mesleki kıskançlığın kör ettiği gözler, Türkiye’nin nereye çekilmek istendiğini de göremiyor.

Bitkisel ’azgın teke sendromu’

YENİ bir aşkım var artık, bunu kimseden saklayacak değilim.Benim yaşımda insanlar kolayca áşık olamıyorlar. Bu nedenle tadını çıkarmam gerekir diye düşünüyorum.

Yeni aşkım bir “yabani elma” ağacı. Eski aşkım Bebek’teki manolya kadar gösterişli değil, ama ona göre çok genç.

“Bitkisel azgın teke sendromu” demem bu nedenden kaynaklanıyor.

Boyu bir metreye ancak yaklaşıyor. Dalları o kadar ince ki, ona bakarken kirazlı hasır şapkası olan sıska bacaklı bir kız çocuğu geliyor gözümün önüne.

Her erkeğin áşık olduğu kadının çocukluğunda çekilmiş böyle bir fotoğrafı vardır eminim.

Eski fotoğraflara bakarken “Bana yaşamın en iyi anlarını yaşatan, ama sivri diliyle de bazen yaşamımı cehenneme çeviren kadın, bu sıska bacaklı kız olabilir mi” diye düşünürsünüz ya, işte öyle.

Allah’tan yabani elmamın dili yok. Her zaman orada olduğu biliyorum, benden tek beklediği biraz su, biraz sevgi, hepsi o kadar.

Mevsimin sert rüzgárları son yapraklarını da döktü. Şimdi dalları sadece bir fındıktan hallice minik meyvelerle dolu!

Turuncudan açık kırmızıya varan renkleri o kadar güzel ki insanın içine neşe veriyorlar.

Sabahları evden çıkarken meyvelerinden bir tane alıyorum. Bu yüzden bana kızmadığını, tam tersine mutlu olduğunu biliyorum.

Kekrek bir tat bırakıyor ağzımda. İlişkimizi aşk olarak nitelememin nedeni de bu zaten.

Bir ağaca áşık olmanız için onun sahibi olmanıza gerek yok.

Yolunuzun üzerindeki herhangi bir ağaca áşık olabilirsiniz. Yeter ki onun orada sizin için bulunduğunu, hiçbir yere gitmeden rüzgára, yağmura, kara ve bazılarımızın kár hırslarına direnerek sizi bekleyeceğini unutmayın.

Yeter ki o ağacın köklerini saldığı toprağın vatanınız olduğunu hatırlayın. Vatanınızın ağaçlarına áşık olmasanız da saygı duyun.

Hasan Cemal haklı çıktı

HASAN Cemal, yaşamına eleştirel bir bakış getirdiği “Kimse kızmasın, kendimi yazdım” isimli kitabında “orta yaşlı Hasan Cemal’in genç Hasan Cemal ile hesaplaşmasını anlattığını” yazıyor ve “yaşlı Hasan Cemal’in orta yaşlı Hasan Cemal ile hesaplaşmasını” da “zamanı gelince” yazacağını ekliyordu.

Kitabını okuduktan sonra bir sabah gazetedeki odamın yanındaki kapısından kafamı uzatıp şöyle sormuştum: “Hasan Ağabey, sen orta yaşlıysan ben genç mi sayılmalıyım? Ben gençsem İsmet Berkan ne olacak?”

Hasan Cemal’in verdiği yanıtı burada yazmama gerek yok, o nasıl olsa “Milliyet’i de çok sevmiştim”i yazarken bundan söz edecektir! Dün gazetede bir haberi okurken Hasan Cemal’in hakkını teslim etmem gerektiğini düşündüm. Meğerse insan ömrü uzadıkça yaş ölçütleri de değişmiş, ama bundan şikáyetçi değilim.

41 ülkede yapılan bir araştırmaya göre artık 30’lu yaşlar, “yeni yirmiler” olarak tanımlanıyormuş. 60’lı yaşlar ise orta yaş kabul ediliyormuş. Hasan Cemal’in haklı çıktığını düşünmeme neden olan şey bu!

Araştırmayla ilgili neden şikáyet etmediğimi soracak olursanız söyleyeyim: Artık genç sayılıyorum!