Halkın değil AKP’nin anayasası
ZORLANANLAR olabilir diye “askeri anayasa”nın (bugünkü sivil diye tanımlanıyorsa, önceki de askeri diye tanımlanabilir sanırım) hazırlanma sürecini hatırlatayım.
Bilim adamlarından oluşan bir grubun yazdığı Anayasa’ya Danışma Meclisi son şeklini verdi ve Milli GüvenlikKonseyi tarafından onaylanan Anayasa halkoyuna sunularak kabul edildi.
Ne kimse açıkça görüşünü beyan edebildi, ne de beyan edilen görüşleri dikkate alıp, bu görüşleri Anayasa’ya taşıma endişesi vardı.
Tıpkı bugünkü gibi bir süreçti yani.
“Sivil anayasa”yı da bilim adamlarından oluşan bir grup hazırladı, AKP’nin yetkili bir kurulu üzerinde gerekli düzeltmeleri yaptı, TBMM’de kabul edilecek ve halkoyuna sunulacak.
Toplumun ne istediği, sivil kuruluşların ne düşündüğü, başka siyasi eğilimlerin görüşleri dinlenmedi, anayasa metni üzerinde geniş katılımlı bir uzlaşma aranmadı.
Şimdi o “askeri anayasa” ise bu nasıl “sivil anayasa” olabiliyor, bunu anlayabilmek mümkün değil.
Bu taslağın tek bir adı var: AKP’nin anayasa teklifi.
Yarın TBMM’de kabul edilmesi ve ardından halkın yüzde 50.01’inin evet demesiyle yürürlüğe girecek bir anayasadan söz ediyoruz.
Daha mı özgürlükçü? Hayır, değil.
Türkiye’deki anayasa tartışmalarına bir son mu verecek? Hayır, böyle bir şey olmayacak.
Çünkü bu anayasa da tıpkı kendisinden önceki gibi toplumun geniş kesimlerinin katılımıyla yapılmadı.
Türkiye, böylece TBMM’de yeterli çoğunluğu bulanın kendi kafasına göre bir anayasa yaptıracağı döneme girmiş olacak.
Bunun kimseye hayrının dokunmayacağını bilmiyorum söylemeye gerek var mı?
Ilımlı İslam ülkesinden bir fotoğraf
DÜNKÜ gazetelerde (Hürriyet’te de Dünya sayfalarında) çok dikkat çekici bir fotoğraf yayımlandı.
Malezya’daki “oruç polisi” haberi ile ilgili olarak yabancı ajanslar tarafından geçilmiş bu fotoğrafta, anaokulu öğrencisi minik kızların jimnastik hareketleri yaparkenki halleri görüntülenmişti.
Fotoğraftaki kız çocuklarının (yukarıda da belirttim, anaokulu öğrencisi bebekler bunlar) hepsi türbanlıydı.
Yaşları beş-altıyı ancak bulan kız çocuklarına türban taktırmak nasıl bir anlayışın ürünü?
Bu nasıl bir sapıklık ki, daha bebek denilecek yaştaki kız çocuklarını, bir cinsel obje olarak görüyor ve örtünmeye zorluyor?
Elbette, Malezya’da bu kadar çok sapık olduğunu düşünmüyorum.
Ama o yaştaki kızları türbanla dolaşmaya zorlamanın tek bir açıklaması var: Türbanı vazgeçilmez bir örtü olarak o kızlara küçük yaşta dikte etmek ve daha o yaşta erkeklerle eşit olmadıklarını beyinlerinin içine yerleştirmek.
İleride o kızların türbanı ve gerekliliğini sorgulama olasılığını bugünden yok etmek.
İşte “ılımlı İslam ülkesi”nin, kadınlar için vaat ettiği bu!
Burns, VIP’i neden kullanmadı?
RESMİ temaslarda bulunmak için İstanbul’a gelen ABD Dışişleri’nin 3 numaralı ismi Nicholas Burns, Atatürk Havalimanı’nda pasaport kuyruğuna girmiş.
İşlemlerini yaptırmış, sonra bavulunu beklemiş. Bavulunu aldıktan sonra da normal yolcu kapısından çıkıp gitmiş.
ABD Büyükelçilik yetkilileri kendisini VIP salonunda bekledikleri için kısa süreli bir telaş da yaşanmış.
“ABD diplomasisinin en yetkili isimlerinden biri bunu neden yaptı” diye düşündüm.
Bunu orijinallik için yapmış olamazdı. Ne zamanı bu tür şakalar için yeterli, ne de bulunduğu mevki böyle şakaları kaldırmaya elverişli.
Bunun bir tek nedeni olabilir: Burns, VIP salonunu kullanmadı, çünkü böyle bir şeye alışkın değil!
Kazara yüksek bir makama gelince kendisini halktan farklı görmek ve uçakta en ön koltukta oturmakta ısrar etmek, halk kuyruklarda beklerken özel kapılardan geçip gitmek, doğu tipi siyasetçiye uygun bir davranış çünkü!
Bizdekiler çoluk-çocuk VIP kapılarını kullanırken, ABD’nin önemli bir isminin bunu aklına bile getirmemiş olmasının başka açıklamasını bulmadım.