Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Cezayı ben keser, ben öderim!

BİR süre önce yerel bir gazeteye “üç-beş adamı ortadan kaldırsam Kuşadası’nı kusursuz yönetirim” diyen Belediye Başkanı Fuat Akdoğan’ı bir kenara not etmiştim.

“Bu siyasetçimizde cevher var, adını unutmayayım” diye düşünmüştüm.

Bu sözlerin gazetelerde yayınlanmasının üzerinden çok geçmeden DHA’nın yeni bir haberini okudum.

Kuşadası Belediyesi’nin bulunduğu binaya bir ek kat daha çıkılmış!

Belediye yetkilileri bu ek kat inşaatı için “Cezayı biz keser, biz öderiz” gibi bir açıklama yapmışlar.

Kuşadası’nı bir “kent yağmacılığı açık hava müzesi” haline dönüştüren zihniyet, belli ki başkanlar değişse de Kuşadası’nda hákimiyetini sürdürüyor.

Belediye’deki bu yetkililere, “Önemli olan cezayı kesip ödemek değil, yasalara ve kurallara herkesin eşit şekilde uymasını sağlamaktır” diye anlatmaya çalışsak hiçbir işe yaramayacak biliyorum.

Bu arada Kuşadası ile ilgili bir başka haberi daha not ettim. Belediye Başkanı Fuat Akdoğan, kendisine ait pasajda bir “çatı düzenlemesi” yapıyormuş.

İnşaat, çatı düzenlemesi çıkmaz da bir ek kata dönüşürse sizlere de hatırlatayım diye.

Okullardaki şiddetin sorumlusu kim?

OKULLARDA yaşanan şiddet olayları ile ilgili haberleri okurken kendi lise günlerime tekrar döndüm.

Görüyorum ki değişen çok az şey var.

Bizim ortaokul ve lise yıllarımızda da kavgalar benzer nedenlerle çıkardı: Neden yan baktın, benim kıza neden laf attın vs. Arada bir siyasi nedenlerle de kavga çıktığı olurdu.

Bugün olduğu gibi o yıllarda da cebinde bıçak, çakı taşıyanlar eksik değildi. Ama bu kadar çok çocuğun bıçaklandığını, hatta öldürüldüğünü hatırlamıyorum.

Milli Eğitim Bakanı’nın ileri sürdüğü gibi bu şiddet eğiliminin ölümlü olaylara dönüşmüş olması basının bir suçu mu? Televizyon dizileri mi? Hiç sanmıyorum.

Bizim gençlik yıllarımızda Polat yoktu ama “Çirkin Kral” olmaya özenen çok çocuk vardı.

Yoksa sorun eğitim sistemimizle mi ilgili? Buna da ihtimal vermiyorum. Günümüzün okullarında, psikolojik sorunları olan çocuklara yardım etmek için “rehberler” bile var.

Sorun daha çok toplumsal yapımızla ilgili olmalı.

Orta sınıfın çözülüşü, lümpen kültürün toplumumuza egemen olması gibi daha derin ve önemli nedenler aramalıyız gibi geliyor bana.

Elimde bir istatistiki bilgi yok ama öyle hatırlıyorum ki bizim zamanımızda kavgaya karışan çocuklar, en büyük cezayı kendi aileleri içinde görürlerdi.

Aileler çocuklarını korumanın yolunun bu tür olaylara karışan çocuğu cezalandırmak olduğunu bilirlerdi. Çocuğunu korumak için ona şiddeti şiddetle önlemek öğretilmezdi. Kavgaya karışan çocuğuna “Bir tane de sen patlatamadın mı gözüne?” diyen anne baba sayısı daha azdı.

Ama unutmayalım ki o yıllarda galibiyetle biten maçlardan sonra belindeki silahına sarılan da azdı.

Ve silah taşımak, mafyatik olmak bugünkü gibi yüceltilen, toplumun belli bir kesiminde onaylanıp teşvik edilen bir davranış biçimi değildi.

Çocuklarımız içinde yaşadığımız toplumun ve biz ebeveynlerin bir ürünü.

Tek tek suçlu aramak yerine bu toplumu nasıl düzeltebileceğimizi düşünmemiz gerekiyor.

Bildiğini açıklamayan namerttir!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile baş başa yaptığı görüşmesiyle ilgili değerlendirmelere sinirlendi.

Her zaman olduğu gibi basını suçlayarak “Bir şey istediniz de alamadınız mı?” dedi.

Başbakan basından kendisine ve partisine yönelik eleştirilere karşı bu tür bir savunma yapmayı alışkanlık haline getirdi.

Basının kendisinden bir şeyler istediğini ve bu “bir şeyleri” vermediği için eleştirildiğini ima ediyor.

Kendisinden rica ediyorum, bu “bir şeyler isteyen basın mensupları” kimler, bunu açıklasın. Hangi gazete patronu ne istemiş, hangi gazeteci nasıl bir avanta bekliyor, açıklasın ve herkes öğrensin.

Böylece vatandaşlar kimin neyin peşinde olduğunu öğrensin, yayımlanan haberleri ve eleştirileri o gözle okuyabilsinler.

Açıklanmadığı takdirde geriye iki olasılık kalıyor: Ya Başbakan sıkıştığı zaman böyle gerçekliği olmayan şeyler uyduruyor, ya da Başbakan devlet kesesinden avanta dağıtarak bazı gazeteleri kontrol etmeye çalışıyor.

Her iki durumda da Başbakan’ın yaptığı siyasi ahlak ile bağdaşmıyor.