Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bir elmanın iki yarısıymışız

ERMENİSTAN ile “iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde diplomatik ilişki kurulmasını” öngören protokol, Ermenistan’da da tıpkı Türkiye’de olduğu gibi muhalefetin tepkisi ile karşılandı.

Taşnaklar, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın “tartışmalı” olduğunu ileri sürüp, anlaşmanın sınırın bugünkü durumunu meşrulaştırdığını söyleyerek “Türkiye’nin oyununa gelindiğini” söylüyorlar.

Bunu okuyunca Ermeniler ile Türklerin, yüzlerce yıllık beraberliğinin birçok konuda olduğu gibi politika yapmak konusunda da benzerlikler yarattığını düşündüm.


Belli ki Ermenistan’da da içi boş bir muhalefet anlayışı ilgi toplayabiliyor
.


İktidarın söylediği her şeye karşı çıkmak için dünya ve yurt gerçeklerinden uzaklaşmak da diyebiliriz buna.


Sanki bin yıl geçse, Ermenistan-Türkiye sınırını değiştirmek mümkün olabilecek bir şeymiş gibi bir hava içindeler
.


Benzer bir durum Türkiye’deki muhalefet için de geçerli.


Türkiye’nin bir dış politika meselesini, üçüncü ülkelerin birbirleriyle sorunlarının çözülmesine bağlamak, dünya gerçekleriyle uyuşuyor mu?


En başında yanlış olan tutum Ermenistan ile ilişkileri, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerine endekslemekti. Ve bu yanlışı Recep Tayyip Erdoğan hükümetleri dahil, geçmiş tüm hükümetler yaptı.


Ermenistan ve Türkiye’de muhalefete düşen görev, ülkelerimizin bir sorununun çözümüne yol açmaktır. Politika, sorunlara çözüm için yapılır.


Türkiye’de iktidarın ne yaptığını bilmez adımlar attığı bir dönemde muhalefetin görevi, iktidarı doğru yola çekmek olmalıdır. Her şeye toptan karşı çıkmak değil!

 

Deniz Gökçe alıngan çıktı!

 

GEÇEN gün gazete ve televizyonlarda yayımlanan “Alın, verin, ekonomiye can verin” sloganlı reklamla ilgili bir yazı yazdım.

Verdiğim örnek de ekonomist Deniz Gökçe’nin yer aldığı ilandı. Onu seçtim, çünkü o günkü Hürriyet’te o ilan yayımlanmıştı. Okuyucuların neden söz ettiğimi kolayca görebilmeleri için onu seçtim.


Deniz Gökçe
bunu üzerine alınmış. Kampanyaya katılan diğer kişilere “dil uzatamayacağımı” düşündüğü için böyle olduğu anlaşılıyor. Alınganlığın böylesine psikolojide ne deniliyor, bilmeme olanak yok.

O gün mesela Yaman Törüner’in bulunduğu ilan yayımlanmış olsaydı, onu örnek verirdim ve ayrıca derdim ki “Yaman Bey, kız çocuğuna arkada bebek dururken oyuncak gemi verilmez, hem artık oyuncakların çoğu Çin’den ithal ediliyor!”


Deniz Gökçe,
kampanyayı yürüten derneklerden birinin başında Doğan Yayın Holding CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ olduğuna dikkat çekerek diyor ki “Cesursan ‘Yalçındağ, kampanyan yanlış’ diye yaz”!


İşte yazıyorum: Mehmet Ali Bey, bu kampanya işe yarayabilecek bir kampanya değil. Çünkü işsizlik tarihi seviyesindeyken, vergiyi sadece ücretli ve maaşlılar ile bir avuç özel sektör kurumu öderken, cebinde para olmayan insanları alışverişe davet etmek yeterli olmaz!


Düşündüğünü yazmanın neresi cesaret gerektiriyor, bunu da anlayabilmeme olanak yok
.


Belli ki Deniz Hoca, Hürriyet’i de kendi gazetesi gibi zannediyor!


Benim ekonomiden de anlamadığımı söylüyor.


“Ekonomi profesörü” değilim elbette. Ama hiç olmazsa okuduğum bir yazının ne anlatmaya çalıştığını kavrayabiliyorum!

 

Suçlama gizli sorgu açık!

 

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül ile ilgili bir davada “yargılanmalı” kararı veren Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında Adalet Bakanlığı tarafından açılan soruşturmada ilginç şeyler oluyor.


Kaçmaz,
sorgu için çağrıldığı bakanlıkta sorulara yanıt vermedi.


Nedeni hakkında yürütülen soruşturmanın niçin yapıldığının, suçlama ile ilgili bilgi ve belgelerin kendisine verilmiyor olması
.


Bunu avukatının yaptığı açıklamadan anlıyoruz.


Gerçekten ilginç bir durum!


Telefonlarınız dinleniyor, hakkınızda bilgi ve belge toplanıyor, sorguya çağrılıyorsunuz ama nedenini bilmiyorsunuz.


Ve bu soruşturmayı emreden bakanlığın, yargıç ve savcıların kaderlerini, siyasetin iki dudağının arasına alacak “adalet reformunu” AB’ye uyum için yaptığına inanmamız bekleniyor
.


Bu kadar saf olduğumuzu düşünmeleri için ne yapmış olabiliriz?