Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Borat, hukuk işlerine soyununca!

TASARRUF Mevduatı Sigorta Fonu’nda Sabah ve atv’ye el koymasından sonra Borat ne yazacak diye bekliyordum.

İlk gün bir şey yazmadı, “Belli ki olayın şokunu atlatamamış” diye düşündüm.

Düşünmekte haklıydım, çünkü el koyma haberi bile Sabah’ta yoktu.

Pazartesi günü bir tek Sabah okuyucuları olup bitenleri öğrenemediler.

Dün ise beni gülmekten koltuğumdan düşüren bir hukuki yorum yaptı.

Borat’ın başının okuma yazma ile hoş olmadığını biliyoruz.

Yaşamı boyunca okuduğu “en değerli eser” patronlarının kendisi için yazdığı maaş çekleri olan birisinin, böyle yazılar yazmadan önce biraz sağa sola telefon etmesi yararlı olurdu oysa.

Borat önce Turgay Ciner ile Dinç Bilgin arasında bir sözleşme olduğunu ve TMSF’den mal kaçırıldığını kabul ediyor.

Sonra da “Dinç Bilgin mal kaçırdığı için hapislerde sürünsün” gibisinden sözler ediyor.

Bir sözleşmenin iki tarafının olduğunu bilmiyor belli ki.

Devletin alacaklarını tam olarak tahsilini önlemek amacıyla mal kaçırmak için aralarında gizli sözleşme yapan iki taraftan birinin suçlu, diğerinin masum olduğu bir hukuk anlayışına sahip Borat.

Yani sadece hırsız suçlu. Hırsıza olay yerine gitmesi için gerekli aracı temin eden, çaldıklarını emniyetle taşıması için eline bir torba veren, sonra da çalınan malları satıp, aslan payını kendisine aldıktan sonra kalanı hırsıza verenin bir sorumluluğu yok!

Borat filminin senaristlerinin bile akıllarına gelmeyecek komiklikte bir durum bu!

Belli ki bu süreçte daha çok güleceğiz!

Hukuki ayak oyunlarına hazır olun

BORAT, dünkü yazısında Turgay Ciner’in, TMSF’ye karşı hukuki süreç başlattığını da bildiriyor.

Araştırdım, el koyma kararına karşı ticaret mahkemelerinde bir “menfi tespit davası” açmak peşindeymişler.

Turgay Ciner’in akıllı hukukçuları olduğu bir sır değil.

TMSF kararlarına karşı açılacak davaların idare mahkemelerinin konusu olduğunu bilmemeleri de mümkün değil.

Belli ki ticaret mahkemelerinden alacakları bir karar ile idare mahkemesinin üzerinde etkili olmaya çalışacaklar.

Duyduğuma göre Aydın Ayaydın devreye girmiş, bazı temaslarda bulunuyormuş.

Bu hukuki tuzağa idare mahkemelerinin düşeceğini beklemek saflık olur.

Elbette böyle bir istemi reddetmeyip kabul edecek ticaret mahkemesinin çıkacağını zannetmiyorum ama bu işler hiç belli olmaz, biliyorsunuz!

“Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” mısrası bu ülkede her zaman geçerlidir çünkü.

Öte yandan bir de şöyle ilginç bir durum var: TMSF’nin gazetesinde, TMSF’ye karşı mücadelede kamuoyu yaratma çabası!

TMSF bunu seyredecek mi, bekleyip göreceğiz.

Halep’te de “Ulusoy istifa!”

SPORUN diplomatik bir araç olarak kullanılmasına ilk tanık olduğum olay Çin ile ABD arasındaki masa tenisi maçıydı.

Şimdi onun kadar önemli olmasa bile, bizim coğrafyamız için önemli böyle bir diplomatik maç için Halep’teyim.

Halep Havaalanı’na inip de terminalden çıkmaya teşebbüs ettiğimde kendimi bir şampiyonluk maçı dönüşü Sabiha Gökçen’de zannettim.

İnanılmaz derecede heyecanlı bir kalabalık dışarı çıkmamıza olanak vermedi.

Ellerinde Fenerbahçe ve Suriye bayraklarıyla çılgın bir tezahüratın ortasında kalakaldık.

Halep’te yaşayan Türkmenler ve aile kökenlerinde Türklerle akrabalık olan Araplardan oluşan bir kalabalıktı bu.

Sadece futbolcuları değil, yöneticileri ve kafiledeki eski futbolcuları da tanıyorlardı.

Yaptıkları tezahürat da burada duyduklarımızın aynısıydı. O kadar ki “Söyle senden başka kimim var benim” şarkısını söylerlerken “K”yi aynı buradaki gibi patlatıyorlardı: Başgha!

Ve beni en çok güldüren de “Ulusoy istifa” diye bağırmalarıydı.

İçlerinde konuşma fırsatı bulduklarımız Fenerbahçe’nin Halep ve Suriye’de en çok sevilen Türk takımı olduğunu anlattılar.

Naklen yayınları seyrediyor, futbol geyiği yapılan televizyon programlarını kaçırmıyorlarmış.

Bu tablo üzerine konuştuğum gazeteci arkadaşlarıma “Görüyorsun aslında bu insanlarla hiç ayrılmamalıydık” dedim. Bir arkadaşımız da “Ortadoğu’da federasyonlardan söz ediliyor, bakarsın Türkiye-Suriye de bir gün federasyon olur” diye bu konuşmaya katıldı.

Bu sözleri dinleyen arkadaşımız bizi “İttihatçı genlerimizin hortlamasıyla” suçladı.

Düşündüm, haklı olabilir!

Halep ile ilgili izlenimlerimi de yarın yazarım artık. Bugünlük yerimiz bu kadar çünkü.