Bu, peşin hükümle cezalandırmadır
BALYOZ Davası ile ilgili olarak verilen “yakalama” kararlarının zamanlaması düşündürücü.
Bu nedenle, eğer yakalama kararlarına itiraz reddedilirse, birçok generalin terfisi mümkün olmayacak.
Dava, yıllar öncesinde yapılmış bir askeri tatbikatta var olduğu iddia edilen bir plana dayandırılıyor. Bütün deliller toplanmış olmalı ki mahkeme iddianameyi kabul etmiş, dava da açılmış.
Yani artık delillerin karartılması söz konusu değil.
Söz konusu askerler, üst görevlerde bulunuyorlar. Yurtiçinde saklanmaları mümkün değil, yurtdışına kaçmayı düşünmüş olsalardı, zaten çoktan kaçmış olurlardı.
Mahkemede ilk duruşma 16 Aralık’ta yapılacak. Sanıkların duruşmalara gelmemesi gibi bir durumun söz konusu olup olmayacağını bilemiyoruz.
Eğer böyle bir durum olmuş olsaydı, yakalama kararlarının arkasında bir mantık olduğunu düşünebilirdik. Ama bugünden bunu tahmin etmek, falcılıktır, hukukçuluk değil.
Öyle görünüyor ki peşin bir hüküm var ve sanıklar iki türlü cezalandırılmak isteniyor: Terfileri engellenecek, mesleki kariyerleri zedelenecek ve en azından 16 Aralık tarihine kadar tutuklu kalacaklar. Tutuklamanın cezalandırmaya dönüşmesinin bir örneğini daha yaşayacağız.
Ortada zaten çok tartışmalı bir iddianame vardı, şimdi buna bir de tartışmalı yakalama kararı eklendi.
Bir davanın sağlıklı görülebilmesi için bunlar hayra alamet şeyler değildir!
Yandaş medya işini iyi yapmıyor
GEÇTİĞİMİZ hafta İngiliz Financial Times’ta gazetenin Ankara muhabiri Delphine Strauss ve Londra’daki kıdemli editörlerinden David Gardner imzalı bir haber analiz yayımlandı.
Yazı Türk dış politikasının son dönemdeki durumunu inceliyor. O makalede dikkatimi çeken husus, Washington’da dilden dile dolaştığı belirtilen bir anekdot oldu.
İsrail’in Mavi Marmara saldırısından sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüşen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, görüşmenin bir yerinde masayı “güm güm yumruklayarak Hillary Clinton’a bağırmış”. ABD’nin Mavi Marmara baskınından sonra tutuklanan aktivistlerin serbest bırakılmaları için İsrail üzerine baskı yapmasını istemiş.
Aynen böyle yazıyor: Masayı güm güm yumrukladı ve bağırdı!
Çok tecrübeli bir editör ve önemli bir muhabir bunu haberlerine aldıklarına göre bu olay uydurulmuş, abartılmış bir durum değildir diye düşünüyorum.
Kafama takılan iki husus var:
1- Dışişleri Bakanı Davutoğlu, masayı yumruklayacak ve muhatabına bağıracak kadar kontrolünü neden kaybetti. Bu diplomaside hoş karşılanacak bir durum değil. Davutoğlu gibi bir akademisyenin düşüncelerini karşı tarafa anlatırken daha sakin olması gerekirdi.
2- Yandaş medya işini iyi yapmıyor! Eğer oturup bu makaleyi okumuş olsalardı, hükümetin bir bakanının kahramanca çıkışını nasıl büyütebilirlerdi, kolayca düşünebiliyorum!
Başbakan bütün olanakları onlar için seferber etti ama böyle ayrıntıları kolayca gözden kaçırabiliyorlar, çok ayıp, Başbakan’ı sinirlendirecekler, haberleri olsun!
Bu “masa yumruklama” hadisesi beni geçmişe de götürdü. Zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in, ABD Başkanı ile görüşürken masayı yumrukladığı iddia edilmiş, zamanın MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan da “Sen yumruklayamazsın, olsa olsa takla atarsın” gibisinden siyasi nezaket ile pek bağdaşmayan bir açıklama yapmıştı.
O olay gerçekten olmuş muydu, bilemiyorum ama en azından elimizde masaya yumruk atan cinsinden bir politikacı olduğu görülüyor!
Minibüsleri rahat bırakın, istediklerini yapsınlar
GEÇEN hafta minibüsüne ayakta yolcu aldığı için ceza yazılan bir minibüs şoförü kendini yakmaya çalışmış, olay diğer minibüsçülerin katılımıyla büyümüş ve trafik ciddi olarak aksamıştı.
Sonra minibüsçüler ile “devlet” uzlaştı ve “ayakta yedi yolcuya kadar yolcu alınması” izni verildi.
Minibüsçülerin başkanı ayakta 7’den fazla yolcu alanlara cezayı bizzat vereceğini de söyledi. İlginç bir durum: Polis ceza yazamıyor, cezayı minibüsçülerin başkanı verecek!
Vali, Trafik Kanunu’na aykırı böyle bir izni nasıl verebildi, merak ediyorum.
Ama bence bu kadar hoşgörü de yetmez, şu hususlar da karar altına alınmalı:
1- Yollara çizilmiş bulunan ve minibüslerin uymaya zaten gerek görmedikleri çizgiler de kaldırılsın .
2- Canları istediğinde şerit değiştirmelerinin önünde bir engel yaratabilecek sinyal kolları araçlardan sökülsün, sinyal lambaları kaldırılsın.
3- Minibüs şoförlerinin potansiyel yolcu görünce “dıt dıt” diye korna çalmaları vakit alıyor. Araç yavaşlayınca korna kendiliğinden çalar hale getirilsin.
4- Gaza basınca yeteri kadar ses çıkmasını önleyen susturucular sökülsün.
5- Minibüslerin istedikleri durakta, istedikleri kadar kalabilmelerine izin verilsin.
6- Minibüslerde sürat kısıtlamaları kaldırılsın ki arkadan gelen boş minibüsler öne kolayca geçebilsinler. Bunun için araçların kilometre saatleri de sökülsün.
7- En iyisi minibüslerin trafik kurallarına uymak zorunda olmadıkları kanuna yazılsın, trafik polisinin minibüs şoförlerini rahatsız etmesinin önüne geçilsin.
8- Minibüse binmeyip, ısrarla otobüs bekleyen yolculara ağır para cezaları verilsin.