Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu sessizliğin bir anlamı olmalı

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’nın Düsseldorf kentinde konuşma yaparken, izleyiciler arasında bulunan yaşlı bir Türk, kürsüye bir kefen bezi fırlattı.

Protestocu tahmin edebileceğiniz gibi salondan çıkarıldı, Başbakan da konuşmasına devam etti.
Protestocunun Almanya’da, İslami yatırım kuruluşları tarafından dolandırılan bir vatandaşımız olduğunu, Başbakan’a “Mağduriyetimize çözüm bulun” diye seslendiğini de ekleyeyim.
Avrupa’daki Türk vatandaşlarının önemli bölümü bu tür kuruluşlar tarafından dolandırıldı.
Dolandırılmalarının tek nedeni inanmış Müslümanlar olmalarıydı.
Kendilerine söylenenlere kandılar, “Din kardeşlerimiz bizi dolandırmaz” diye düşündüler ve yıllardır biriktirdikleri üç-beş kuruşu bu kuruluşlara kaptırdılar.
Ve bu vatandaşlarımızın dini duygularıyla oynayarak seçim kazanan bu hükümet, onlar için hiçbir şey yapmadı.
O vatandaşların paralarını türlü vaatlerle dolandıran kuruluşlardan en büyüğünün yöneticilerinin, bu hükümetin bakanlarıyla yan yana fotoğrafları çıktı, dostlukları devam etti.
Almanya’daki vatandaşlarımızın duygularını sömürerek, Alman mahkemelerinin kararlarında “yüzyılın dolandırıcılığı” olarak kayda geçen soygunun hesabı bile hâlâ sorulabilmiş değil.
Deniz Feneri e.V. soruşturmasının Türkiye ayağı hâlâ tamamlanmadı, hâlâ bir dava açılamadı.
Gizli bir el bu soruşturmayı uzattıkça uzatıyor, Almanya’daki mahkemenin işaret ettiği suçlular serbest, istedikleri gibi delilleri karartmaya devam edebiliyorlar.
İki lafın birinde “Çetelerle mücadele ediyoruz” diyen bir iktidarın, İslami soygun çeteleri karşısında bu kadar hareketsiz kalması, size ne düşündürüyor?

Çelişkili bir ruh durumu

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Almanya’da yaptığı konuşmada, siyasi nedenlerle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan yazarları ve sanatçıları ülkeye dönmeye davet etti.
“Türkiye’nin değişimine katkıda bulunmaya” çağırdı.
Geçen gün de kendisini protesto eden iki öğrenci ile toplantıdan sonra konuştu, ne istediklerini anlamaya çalıştı.
Bu tabloya bakınca sevinmem gerekiyor ama sevinemiyorum.
Çünkü Başbakan bazen öyle şeyler yapıyor ve söylüyor ki kendisini çözülmez bir muammaya dönüştürüyor.
Yurtdışındaki “rejim muhaliflerine” gösterdiği hoşgörüyü nedense ülkenin içindeki siyasi muhaliflere gösteremiyor.
Başbakan’ın temel sorunu da bu çelişkili durum zaten!
AKP yöneticilerinin seçim öncesinde “Sahiller bize neden oy vermiyor” diye araştırma yaptırdıklarını, bu sorunun yanıtını aradıklarını duyuyoruz.
Bunun için boşuna araştırma yaptırmalarına gerek yok.
Başbakan’ın dalgalı ruh durumundan da kaynaklanan çelişkiler buna yol açıyor.
Bir gün şahane demokrat olabiliyor, ertesi gün her şeyi ulemaya sormayı düşünen bir İslamcı.
“Takiye” algısını yaratan da tamamen bu tür davranışlardır.
Başbakan, seçimlerde Anayasa’yı tek başına değiştirmeye yetecek bir oy çoğunluğuna ulaşmak istiyor.
Ama hakkındaki bu kaygıları gidermediği sürece buna ulaşmasının da çok zor olacağı açık.

Füle’nin endişesi yersiz

AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Füle, Türkiye’de AB ile ilgili hayal kırıklığının büyümesine üzülmüş ve önümüzdeki seçimlerin AB karşıtlığının artmasına vesile olmasından da endişeli imiş.
Füle’nin, Türkiye’deki AB ile ilgili hayal kırıklığının nedenlerini ararken bakması gereken yer öncelikle AB’nin büyük ülkeleri Almanya ve Fransa olmalı.
Bu iki ülkenin üzerine ırkçı bir sos dökülmüş sağ politikalarının başka bir sonuç vermesi düşünülemezdi.
Türkiye’de AB üyeliğini isteyenlerin oranının giderek düştüğünü biliyoruz. Başlangıçta AB üyeliğini destekleyen herkesin kendine göre bir nedeni vardı.
Geniş kitleler bundan ekonomik bir yarar bekliyorlardı, iş bulacaklardı, para kazanacaklardı vs.
İstanbul ve Anadolu sermayesinin de ekonomik beklentileri vardı. Büyük bir pazarın ortağı olacaklardı, yatırım olanakları genişleyecekti.
Homojen bir kitle olmasalar da demokratlar ve liberaller de AB üyeliğinin getireceği demokratik açılımın, ülkenin önünü açacağını düşünüyorlardı.
Bir yandan AB ülkelerinin tutumu, diğer yandan hükümetin belli bir aşamadan sonra süreçle ilgili gönülsüzlüğü küçümsenmeyecek bir hayal kırıklığı yarattı.
Diyeceğim o ki Füle’nin seçimler için endişelenmesi yersiz.
O iş seçimlerden çok önce oldu, bitti. Sorumlular da bizzat AB’nin kendisi ve bugünkü hükümetten başkası değil.