Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Büyük bir fırsat kaçtı!

ANTALYA’da altı yıldır “Kum Heykel Festivali” düzenleniyor. Kumdan yapılan heykeller yaz boyunca sergileniyor ve Antalya için “yazın bittiği günler” sayılması lazım gelen kasım ayında da bu heykeller bir “yıkım şenliği” düzenlenerek yıkılıyor. Yağmurun ve rüzgârın yapacağı işi, insanlar üstleniyor yani.

Festivalde bu yıl 12 ülkeden 25 sanatçının yaptığı kum heykeller sergilendi. Geçtiğimiz pazar günü de “yıkım şenliği” yapıldı ve ziyaretçiler kendilerine dağıtılan beyzbol sopalarıyla heykelleri yıktılar.

Heykellerin yıkım şenliğinde çekilen fotoğraflara bakarken “Türkiye büyük bir fırsat kaçırdı” diye hayıflandım.

Gözlerim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı, Melih Gökçek’i filan aradı. Keşke etkinliği düzenleyen organizasyon bu şenliğe onları da çağırsaydı diye düşündüm.

Hem “heykel yıkma” ile ilgili duygularını tatmin eder, hem de stres atarlardı ki bu hem memleketimiz sanatçıları için hem de siyasi ruh iklimimiz için son derece yararlı olabilirdi.

Elbette Başbakan’ı çağırınca yardımcısı Bekir Bozdağ’ı ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’yu da çağırmak gerekirdi. Böylece Başbakan’ın beyzbol sopasını her sallayışında ona destek olacak birkaç gayrete getirici söz söyleyebilirlerdi.

Tabi gözyaşı dökecek Bülent Arınç da gerekirdi ki sonra yapacağı açıklamalar ile kafamızı da karıştırsın. Gözyaşlarını heykeller için mi döktü, yıkım performansı için mi diye!

Bir kenarda durup “Heykelleri yıkmayın” diye bağıracak Kemal Kılıçdaroğlu ile “Heykelleri Amerikan sopasıyla yıkıyorlar” diye sinirlenecek Devlet Bahçeli de tabloyu tamamlardı.

Gelecek seneki etkinliği kaçırmayalım diye şimdiden yazıyorum. Hatta kimlerin heykellerinin yapılacağı da Başbakan’a sorulmalı ki kimin heykelini daha şevkle yıkacağına kendisi karar verebilsin.

Türk usulü yargılamayı da tartışalım

BİLEBİLDİĞİM kadarıyla Türkiye’de henüz vizyona girmemiş bir film var: Arbitrage!

Richard Gere bu filmde entrikacı bir işadamını oynuyor. Filmi anlatarak sonunu da söyleyecek değilim elbette. Ama anlatacağım şey filmin heyecanını kaçırmayacak.

Filmin bir bölümünde

Richard Gere’in bir yalanını ortaya çıkarmak için çalışan bir polis dedektifi ile bir savcı, bir tanık ile ilgili olarak sahte bir kanıt üretiyorlar.

Avukat itiraz edince yargıç, savcıdan belgenin orijinalini istiyor, “Kaybettik” yanıtını alınca da tanığı salıveriyor. Savcı ve dedektife uzun bir hukuk dersi vermeyi de ihmal etmeden!

Filmi seyrettiğimde henüz Türkiye’de başkanlık sistemi tartışması başlamamıştı ama o vakit şunu düşündüm: Türkiye’de de hukuku böyle kararlılıkla koruyacak yargıçlar olacak mı?

Hürriyet’te 27 Ekim günü Toygun Atilla’nın bir haberi yayımlandı. O haberi okuduğumda da aklıma bu film gelmişti.

Askeri casusluk davasının” önemli kanıtlarından biri emekli Deniz Piyade Albay İbrahim Sezer’e ait olduğu iddia edilen bir çantadan çıkan belgelerdi. Sezer de bu davanın bir numaralı sanığıydı.

Çanta, emekli Albay Sezer’in bir arkadaşına ait olan evde bulunmuştu. Arama izni Sezer adına çıkarılmıştı ama Sezer’in askeri lojmanlardaki evinden önce nedense arkadaşının evi aranmış ve bu çanta bulunmuştu.

Çantadan bilgisayar diskleri çıkmıştı. Ayrıca içinde gemilerde görev yapan subayların giydiği türden bir üniforma ve şapka da bulunmuştu. Sezer’in böyle bir üniforması hiç olmamıştı çünkü kendisi deniz piyadesiydi!

Toygun Atilla’nın haberine göre Sezer yargılama boyunca bu çantada DNA testi yapılmasını, parmak izine bakılmasını talep etti ama talebi yerine getirilemedi.
Çünkü çanta da, üniforma ve şapka da nasıl olduysa kaybolmuştu, bir türlü bulunamıyordu.

Sezer bu davada 15 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Başkanlık sistemini, parlamenter sistemi filan boş verin! Amerikan tarzı başkanlık mı, Türk usulü başkanlık mı tartışmalarını da!

Günün birinde Amerikan filmlerindeki gibi bir hukuk düzenimiz olacak mı, adil yargılama her şeyin üstünde tutulacak mı? Ona bakın!

Sözün bittiği yer!

ROMA’da düzenlenen İtalyan–Türk forumunda, İtalya Senatosu Başkan Yardımcısı Emma Bonino, Başbakan Erdoğan’ın idam cezası ile ilgili sözlerinden endişe duyduğunu belirtmiş.

“Bunu gördükten sonra Türkiye, AB’ye girmek istiyor mu diye düşünüyoruz” diye konuşuyor.

Foruma katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da bu konuşmaya şöyle yanıt veriyor: “Biz AB sürecindeki taahhütlerimize sadığız!”

Davutoğlu, Başbakan’ın idam cezasının geri getirilmesi gerektiğine ilişkin sözlerini de şöyle açıklıyor:

Başbakan o açıklamayı Norveç’te onlarca kişiyi katleden Breivik için söyledi!”

İster inan, ister inanma! İster şimdi kullan, ister sonraya sakla!

Ben daha ne diyeyim?