Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

’Çılgın Türkler’ yorganı da yakarlar

BUGÜN Avusturya’dan AB Dönem Başkanlığı’nı devralacak olan Finlandiya’nın Başbakanı Vanhanen, şartların yerine getirilmemesi durumunda Türkiye’yle üyelik müzakerelerinin askıya alınacağını açıkladı.

Dün Hürriyet yazı işleri toplantısında gündemdeki bu maddeyi okurken içimden şöyle söyledim: “Bir açıklama yap, açıklama olsun!”

Elbette Finlandiya Başbakanı da söylediği sözlerin bir anlamı olmadığını, zaten üyelik sürecinde şartları yerine getirememe durumunun görüşmelerin kesilmesi anlamına geleceğini biliyor.

Herkesin bildiği bir şeyin dönüp dönüp bir tehdit gibi tekrarlanmasının o zaman ne anlamı var?

“Yerine getirilmesi gereken şart”, bugün geldiğimiz noktada Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Gümrük Birliği protokolüne dahil edilmesi.

Ve yine herkes biliyor ki, Kuzey Kıbrıs’ı kaçınılmaz bir şekilde Rum Yönetimi’nin keyfine terk etmek anlamına gelecek böyle bir kararı Türkiye’de göze alabilecek bir hükümet de yok.

Önce cumhurbaşkanlığı seçimi, ardından da normal genel seçim geçirecek Türkiye’de eğer demokrasi beklenmedik bir şekilde kesintiye uğramazsa hiçbir iktidarın göze alamayacağı bir durum bu.

Dolayısıyla bugün herkesin kendisine sorması gereken soru şu: Avrupa, Türkiye’yi gözden çıkarmaya hazır mı?

Avrupalılar belki farkında değiller; ama “şu çılgın Türkler”, Kıbrıs söz konusu olduğunda yorganı yakmaya da hazırlar.

Boğaz’da yarış eden tekneler

GEÇEN akşamüzeri bir grup arkadaşla birlikte Kuruçeşme’den bir tekneye bindik ve Boğaz turuna çıktık.

Boğaz turu yapmak artık eskisi gibi sadece gösterişli, pahalı tekneleri olanlara özgü bir durum değil. Akla gelebilecek her boyda tekne, akla gelebilecek en uygun fiyatlarla yemekli-yemeksiz turlar düzenliyor.

Teknelerden yayılan müzik, sahile yakın semtlerde nasıl bir gürültü kirliliğine yol açıyor, bunu birinci elden gözlemleme olanağı bulduk.

Türklerin “ummana çıkınca” neden mutlaka “asumana inleme” ihtiyacı duydukları ayrı bir mesele, bugün bu konuya girmeyelim.

Asıl sorun, genel olarak Boğaz’daki seyir güvenliğiyle ilgili.

Gördük ki kimse saatte 10 millik hız limitine uymuyor.

Hadi gecenin o saatinde deniz polisi ve sahil güvenlik uyuduğu için bu durumu fark etmiyor diyelim. Görüntü kirliliği yapma pahasına salt Boğaz’daki seyir güvenliğini sağlamak için sahile dikilen radarlarda da polisi ya da sahil güvenliği uyaracak bir tek görevli yok muydu, merak ettik.

Hız sınırının birkaç katına çıkarak seyreden teknelerin sahipleri görgüsüz oldukları için kıyıya bağlı teknelerin bundan nasıl zarar görebileceğini düşünmüyor olabilirler.

Bu durumdan en çok şikáyet etmesi gereken tur teknelerinin bile özellikle dönüş yolunda sınırlamaya uymamalarına ne demeli?

Ağır tonajlı ve yanıcı-patlayıcı-kimyasal maddeler taşıyan gemilerin Boğaz’da güvenliği tehdit ettiğini hep söylüyoruz.

Ama en az onlar kadar ciddi tehlikenin, Boğaz’ı bir otoban gibi kullanan teknelerden de kaynaklandığını belli ki yetkililer göz ardı ediyor.

’Yasak Meyve’ dalından düşmek üzere

ESKİ yıllarda yayınladığım bazı dergilerde, okuyucular arasında “ödüllü şiir yarışmaları” da düzenlerdim. Ama bu “yarışma” en fazla iki ay sürebilirdi. Postacıların çuvallarla taşıdığı zarfların içinden o kadar çok şiir çıkardı ki bunları okuyabilecek sayıda elemanı çalıştırmak, yayınevinin batması anlamına gelirdi.

Yazılan şiirlerin çokluğuna bakarak Türklerin aslında “şair millet” olduğunu söylemek bile mümkündü.

Ama nedense biz Türkler şiiri, sadece yazarken seviyoruz, okurken değil!

Bu kadar çok şairin olduğu bir ülkede, şiir kitaplarının bu kadar az satıyor olmasını başka türlü açıklayamıyorum.

Eski dostum, şair ve yazar Enver Ercan da kendini bu işe adamış bir insan.

“Yasak Meyve” isimli bir şiir dergisi yayımlıyor ve bin bir türlü güçlükle mücadele ederek dergiyi ayakta tutmaya çalışıyor. Tanınmış şairlerin yanı sıra genç şairlere de şiirlerini yayımlama fırsatı sağlayan bir dergi bu.

Geçen gün karşılaştığımda derginin satışlarının nasıl gittiğini sordum. “Yayımlanması için şiir gönderen kadar insan dergiyi satın alsa sorun yok” dedi.

Derginin satışı, dergide yayımlanması için gönderilen şiirlerin üçte biri kadarmış.

İçinde şairlik ateşi yanan okuyucularıma tekrar hatırlatayım istedim: Başkalarının şiirlerini okuyup bundan düşünsel olarak beslenmeyenler asla iyi şair olamazlar.