HÜRRİYET

Çocuklar bir beş ay daha içeride!

BAZEN hep aynı şeyi tekrarladığım için sıkılıyorum, ama hep söylemek gerekiyor: Türkiye’de demokrasinin temel sorunlarından biri de yargının elindeki kanunları özgürlükleri geliştirici yönde yorumlamaması.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Roman açılımını yaptığı toplantıda “Parasız eğitim istiyoruz” yazılı pankart açan ve tutuklu olarak yargılanan gençler yine serbest bırakılmadı.
14 aydır tutuklu olarak yargılanan gençlerin bundan sonraki duruşması ekim ayında yapılacak. Yani bir 4.5-5 ay daha hapishanede tutuklu olarak bulunacaklar.
Savcı duruşmada esas hakkındaki görüşünü açıklarken, özgürlükleri genişletici bir yorumda bulunmuş: “Haklarında kapatılma ve yasaklama kararı olmayan dernek, sivil toplum örgütlerinin eylemlerine katılan sanıklara sırf katılımları dolayısıyla sorumluluk yüklenemez” diyerek sanıkların eyleminin anayasal düşünceyi açıklama sınırları içinde bulunduğu gerekçesiyle beraat ettirilmelerini istiyor.
Ancak mahkeme sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verdi. Kararın gerekçesi “kuvvetli suç şüphesi, suçun niteliği, delil durumu ve adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı” şeklinde.
Yani mahkeme şiddete yönelmeyen bir fikir açıklamasını suç olarak değerlendirmeye eğilimli.
Tutukluluk halinin devamına gösterilen gerekçe “kuvvetli suç şüphesi”. Yani mahkeme bir suç işlendiği ile ilgili olarak güçlü bir inanca sahip.
14 aylık tutuklu yargılamanın yeterli görülmemiş olması da sanıkların bu süreden daha fazla hapis yatacakları bir cezaya çarptırılabileceklerini anlatıyor.
“Suçun niteliği” gerekçesi ise başlı başına tartışılabilecek bir konu. Acaba bu nitelik, pankartın Başbakan’ın bir toplantısında açılmış olması mı?
Elbette yargılama süreci bitmeden bunları bilemeyiz. Mahkeme son kararını vermeden konu üzerine yorum yapmamız da doğru olmaz.
Ancak şunu söyleyebiliriz: Tutukluluk halinin Türkiye’de hüküm verilmeden bir tür cezalandırmaya dönüştürülmesi, AİHM kararlarında da sıkça vurgulanan bir durum.
Tutukluluk sürelerini kısıtlayan kanun da AB’ye uyum için çıkarıldı.
Şiddete başvurmadan pankart açarak bir fikri dile getirmek de Avrupa’nın hiçbir yerinde suç değil, burada da olmaması gerekiyor. Ve daha da tuhafı trafik kazasında insanların ölümüne yol açanlar bile bu ülkede bu kadar uzun süre tutuklu kalmıyor!

Seçimden sonra en merak ettiğim konu

ALMANYA’daki Deniz Feneri e.V davasında “asıl suçlular” diye tarif edilenlerden Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Almanya’daki mahkemede bağış parasıyla alındığı iddia edilen gemi için çekilen kredinin bir bölümünün Euro 7 şirketinin ortağı olduğu Reklam Medya’ya gönderildiğini açıkladı.
Haberi Cumhuriyet gazetesinde okudum.
Ankara’daki Deniz Feneri soruşturmasını Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gemi için çekilen banka kredisiyle ilgili önemli bir belgeye ulaştığı da önceki gün aynı gazetede yayımlandı.
Alman makamlarının verdiği bilgiye göre Euro 7’nin gemi için çektiği ifade edilen banka kredisi başka bir şirkete havale edilmişti. Savcılık yetkilileri bu belgeyi doğrularken, soruşturmanın gizliliği nedeniyle kredinin hangi şirkete havale edildiği bilgisini açıklamamıştı. Almanya’daki duruşmada Deniz Feneri e.V muhasebecisi Firdevsi Ermiş, gemi için ödenen paranın dernek hesabından çekildiğini, geminin alımından sonra bu para trafiğinin örtbas edilmesi için Vakıfbank’tan kredi çekildiğini ifadesinde açıklamıştı. Zekeriya Karaman, bu kredinin serbest kullanım için alındığını ve bir kısmının da Euro 7’nin ortaklarından Reklam Medya’ya gönderilmesinin normal olduğunu söylüyor.
Savcılığın bu trafiği nasıl yorumlayacağını iddianame belli olunca öğreneceğiz.
Ama elbette seçimden sonra!
İddianamenin daha önce neden çıkamayacağını kolayca tahmin edebilirsiniz.

Sami Ofer yine huzurlarınızda

SAMİ Ofer adını hatırlayan aramızda eminim ki çok az kişi kalmıştır. Hafızası güçlü bir ulus sayılmayız, bazen gündemimizi aylarca meşgul eden bir olayı bir anda unutabilmek gibi bir alışkanlığımız var.
Türkiye’de siyasetçiler de buna güvenir zaten, “Nasıl olsa unutulur” derler ve gerçekten de öyle olur. Ofer, AKP hükümetinin özelleştirme skandallarından birinin kahramanıydı. Tüpraş’ın özelleştirilmesi sırasında kimsenin haberi olmadan şirketin yüzde 14.76’lık hissesi Ofer’e satılmış, 6 ay sonra özelleştirme tamamlandığında 446 milyon dolarlık yatırımına 1.2 milyar dolar kazanmıştı. 6 ayda bire üç!
O tarihte Abdüllatif Şener’in bu işten ne kadar rahatsız olduğunu da gazetelerde okumuştuk.
Ofer’in hükümetle yakın ilişkisi Galataport’u da ihalesiz devralması girişimiyle sürmüştü. Kamuoyundaki tepki nedeniyle bu iş yatmıştı, hatırlayacaksınız.
İşte bu Ofer, önceki gün Hillary Clinton tarafından yapılan açıklamaya göre ABD’nin İran’a yaptırımları çerçevesinde “kara listeye” alındı.
ABD’den ihracat lisansı kaldırıldı, kredi olanakları sınırlandırıldı.
Ofer, İran’ın nükleer programına destek sağlayan resmi deniz nakliye şirketine tanker satmakla suçlanıyor.
O tarihte Galataport işinin yatmasının Başbakan’ı ne kadar sinirlendirdiğini hatırlıyorum da bu duruma bakıp “Verilmiş sadakamız varmış” diyorum!