Demokrasilerde böyle bir dava olmaz
AĞIRLIĞINI gazetecilerin oluşturduğu 12’si tutuklu 14 sanığın cezalandırılmasını isteyen Oda TV iddianamesinin mahkeme tarafından kabul edilmiş olması, yeni bir döneme girdiğimizi gösteriyor.
Artık, basın özgürlüğünden, fikir açıklama özgürlüğünden söz edebilmek mümkün değil, çünkü söylediğiniz sözler ya da yazdıklarınız son derece geniş bir yorum ile bir terör örgütüne bağlanabilir.
Sanıklara atılı suç; silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, yardım etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek!
İddianamede sanıkların “kitap yazdırılarak 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak genel seçimler öncesi yayımlanması planlanarak genel seçimler öncesinde ülkede gündemi etkilemeyi ve yönlendirmeyi amaçladıklarının görüldüğü” de vurgulanıyor.
“Silahlı terör örgütü kurup, yönetmişler ve yardım etmişler” ama ortada ne silah var ne de silahlı bir eylem!
Kitap yazmışlar, haber yapmışlar. Dünyanın demokratik ülkelerinden hiçbirinde böyle bir suç yok!
Sanıkların, “yazdıkları kitapları yayımlayarak genel seçimler öncesinde propaganda yapmayı, ülke gündemini yönlendirip, etkilemeyi hedefledikleri” iddiası nasıl bir suç olabilir? Bir demokratik ülkede, vatandaşların ülke gündemini etkileyip, yönlendirmeyi düşünmeleri nasıl suç olabilir? Seçimler bunun için yapılmıyor mu zaten? Ülke gündemini en iyi etkileyip, yönlendirenin seçimleri kazanmasını beklemiyor muyuz?
Belli ki artık bu ülkede hükümete muhalif olmak bir suç olarak değerlendirilecek.
Bir ülkede, muhalefet etme ve görüşlerini yayma hakkının böyle açıkça, üstelik adli yollar da kullanılarak engellenmesi; o ülkede artık demokrasiden, fikir özgürlüğünden, basın özgürlüğünden söz edilemeyeceği anlamına gelir.
Bu iddianamenin mahkeme tarafından sırf bu nedenle reddedilmesini beklerdim.
Hani 12 Eylül darbecileri yargılanacaktı?
Bugün 12 Eylül darbesinin yıldönümü.
Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili, Kenan Evren ile ilgili soruşturma başlatmıştı, hatırlayacaksınız.
Darbe ile ilgili soruşturmanın açıldığı haberleri, 17 Eylül 2010 tarihli internet sitelerinde bulunabilir.
Seçimlerden bir hafta kadar önce de Kenan Evren’in Ankara’da orduevinde ifadesi alındı.
Savcı, Evren’e 12 soru sordu, o da hepsini yanıtladı, böyle açıklanmıştı.
O günlerde, bunun seçim öncesi bir gösteri olduğu konusunda çok konuştuğumuzu hatırlıyorum.
Bugünün tarihi ise hepimiz biliyoruz: 12 Eylül 2011.
Demek ki aşağı yukarı bir yıldır, Kenan Evren ve arkadaşlarının 12 Eylül 1980 askeri darbesindeki rolleri soruşturuluyor!
Bir dava açılmış değil, bir iddianamenin hazırlanmakta olduğunu da duymadık.
Böyle bir şey olsaydı, emin olun ki gazetelere haber olarak yansırdı.
Yoksa sorgunun yapıldığı günlerde düşündüklerimiz doğru muydu? Bu sorgulama, sırf o günlerin seçim meydanlarında malzeme olsun diye mi yapıldı?
Bu muhalefet yöntemi işe yaramaz
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Deniz Feneri soruşturması savcılarının değiştirilmesinin ardından bir basın toplantısı yaparak, davaya atanan yeni savcı ile ilgili bazı iddialar gündeme getirdi.
Şöyle konuştu: “Görevden alınan savcıların yerine getirilen Harun Kodalak, daha önce Alman adli makamlarının Deniz Feneri davasında adli yardım talebini reddetmiş midir, hangi gerekçeyle reddetmiştir? Kodalak, geçmişte AKP’lilerle ilgili hangi davalara bakmıştır? Örneğin Melih Gökçek’in davasına bakmış mıdır, sonuç nedir? Ömer Dinçer’in Çalışma Bakanı olduğu dönemde kendisi ve SGK yöneticilerine açılan davaya bakmış mıdır, sonucu ne olmuştur? Yasadışı dinlemelerle ilgili takipsizlik kararı vermiş midir? Deniz Feneri savcılarının görevden alınmadan önce Başbakan’ın Adalet Bakanı’na ‘Deniz Feneri savcıları hâlâ yerinde duruyor mu?’ dediği doğru mudur?”
Bu haberi okuduğumda şöyle düşündüm:
Muharrem İnce, bu soruları sorduğuna göre yanıtlarını da biliyor olmalı.
O zaman neden o soruları soruyor da bildiği gerçekler neyse onları açıklamıyor?
Bunun etkili bir muhalefet tarzı olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ya da başka CHP sözcülerinin de benzer şekilde konuştuklarına tanık oluyoruz.
Bazı iddialarda bulunuyor ve sorular soruyorlar ama yanıtlarını hükümetten bekliyorlar.
Hükümetin bunlara yanıt vermeyeceğini bildikleri halde!
Oysa yapmaları gereken; o soruları sormak değil, o soruların yanıtlarını bulup, onları açıklamaktır.
Aksi takdirde sordukları sorular havada kalıyor ve boş iddialardan öteye geçmiyor!