Ezberi bozmak Baykal’ın işi
DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmalara ilginç bir sözle katıldı: “Türkiye, gizli örgüt lideri filan seçmiyor.”
48 gün sonra cumhurbaşkanı seçilecek ve ortada hálá bir aday yok.
Büyük bir olasılıkla son gün gece yarısına kadar da kimin aday olduğunu bilemeyeceğiz.
Ne adayların bu işe layık olup olmadıklarını tartışacak vaktimiz olacak, ne de kamuoyunun tepkisine göre yeni adayların ortaya çıkması için zaman kalacak.
Meclis’teki çoğunluk grubu “patronun” işaretini bekliyor, harekete geçmek için.
Hadi hükümet Meclis’teki kendi çoğunluğuna güveniyor ve son gün kimi aday gösterse seçileceğinden emin diyelim.
Anamuhalefet partisi neyi bekliyor peki?
Bütün kamuoyunun desteğini alacak, “işte Cumhurbaşkanı olmaya layık bir kişi” diyebileceğimiz birini bugünden ortaya çıkarmayı neden akıl edemiyor?
Ortada kamuoyunun büyük desteğini almış bir aday varken, AKP aklına estiği gibi aday göstermeye cesaret edebilir mi?
Bugüne kadar ezberlenmiş politikalarda ısrar edilirse ne olacağı belli: AKP’nin çıkaracağı aday, oldubitti ile seçilecek.
Bu ezberi bozmak, anamuhalefet partisinin görevidir.
Türkiye’yi sevmek için çok neden var
BUGÜN piyasaya çıkan Tempo Dergisi’nin kapak konusu, “Türkiye’yi sevmek için 50 neden” başlığını taşıyor.
Zaman zaman hepimizin bu ülkenin sorunlarıyla yaşamaktan sıkıldığı bir sır değil.
Politikayı ayak oyunu zanneden politikacılar, halkın sorunlarına uzak kamu yöneticileri, çok basit ihmallerin yol açtığı acılar, ekonomik zorluklar, çirkin kentleşme…
Bizi yaşamdan bezdiren o kadar çok şey var ki.
Ama yine de bu ülkede yaşadığımıza şükretmemizi sağlayan birçok şey de var.
Onların varlığı, sıkıntılı yaşamlarımızı katlanılabilir kılıyor.
Tempo, yüzlercesini sayabileceğimiz bu tür “şeylerin” bir listesini yapmış.
Dergide 50 neden sayılıyor ama dönüp hayatımıza baktığımızda herkes bu listeye kendi 500’ünü ekleyebilecek kadar çok şey de bulabilir.
Dün matbaadan gelen derginin kapak konusunu okurken içimi bir mutluluk hissinin kapladığını düşündüm.
Okurken eminim siz de aynı şeyi hissedeceksiniz.
Maceralı bir açıklama
ANKARA’da iki kent eşkıyasının öldürdüğü vatandaşla ilgili haberler üzerine önceki gün yazdığım yazıda “vatandaşı kim koruyacak” diye sormuştum.
Söz konusu haberde, olay yerine polisin geldiği ama bir işlem yapmadan ayrılmasından sonra cinayetin işlendiği anlatılıyordu.
Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz, önceki akşam aradı ve olayın haberlerde aktarıldığı gibi cereyan etmediğini söyledi.
Polisin olay yerine gittiğini ama şikáyetçi bulunmaması nedeniyle işlem yapamayıp ayrıldığını anlattı. Cinayet de bundan sonra işlenmiş. Polis, kusursuzmuş.
Ankara Emniyet Müdürü, konuyla ilgili bir de basın açıklaması yaptığını belirtti.
Önce bunu okuyucularıma duyurmuş olayım.
Dün bütün çabalarıma rağmen bu açıklamayı Ankara Emniyet Müdürlüğü Özel Kalemi’nden ve Basın Bürosu’ndan temin edemedim.
Müdür Bey yerinde olmadığı için ondan izin almadan kimse açıklamayı bana gönderemedi.
Basın Bürosu’ndaki bir görevlinin yardımcıma söylediğine göre, zaten bürodaki faks şehirlerarası gönderilerde kullanılamıyormuş!
Bu durum kamu kuruluşlarımızın, kamuoyunun bilgilendirilmesi konusunda ciddi bir eğitime ihtiyaç duyduklarını gösteriyor.
Gazetecilik okullarından mezun olmuş, bu işi bilen binlerce genç işsiz dolaşırken buna bir çözüm bulunamaması da ayrı bir sorun.