Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kadın fotoğrafına bıyık çizmek

SİYASETTE kadınların daha çok yer almaları için düzenlenen kampanyanın afişlerinde, fotoğraflarının üzerine bıyık çizilmiş kadınlar yer alıyor.

Bu afişi gazetelerde ilk gördüğümde “çok doğru bir yorum” dedim.

Çünkü bizde siyaset o kadar “erkek işi”dir ki, yolu siyasete düşen kadınlar da “bıyık bırakmış kadar olurlar”.

Yakın siyasi tarihimizi hatırlarsanız, ne demek istediğim daha kolay anlaşılabilir.

Ya da bize öyle gelir!

Bize neden “öyle gibi geldiğinin” nedeni ise siyaset denilen eylemin esasen “cinsiyet temelinde” yapılmıyor olmasıdır.

Siyaset hangi tür toplumda olursa olsun siyasal ideolojiler temelinde yapılır ve o da kaynağını büyük ölçüde toplumların üretim, paylaşım düzenlerinden alır.

Kadınlar da hangi siyasi hareketin içinde yer alıyorlarsa o görüşün savunucusu olurlar.

Bu nedenle mesela siyasal İslamcı çizgide siyaset yapan bir kadının olaylar ve tutumlar karşısındaki tavrı ile sosyal demokrat ya da liberal sağ çizgideki bir kadının tutum ve tavrı aynı olmaz.

Tutumları, kadın özgürlüklerinin sınırları konusunda bile aynı değildir.

Siyaset yapan kadınların sayısının artması elbette toplumun demografik yapısının demokratik temsili açısından önem taşır ama sadece bu kadar.

Siyasette kadın sayısı arttı diye, kadınların durumunda iyileşme olmaz.

Kadınların toplum içindeki durumlarını iyileştirecek siyasi gelişme, ancak bu görüşü savunanların iktidarda olması ile mümkün olabilir.

Gerisi, kadın fotoğraflarına bıyık çizmekten ibaret bir fantezidir!

Türkiye’nin rotası 84 yıldır belli

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, partisinin dünkü grup toplantısında Avrupa Birliği‘ne de bir mesaj yolladı.

“Kararınızı verin. Kendinizi de bizi de yormayın. Eğer Türkiye ile ilgili bir olumsuzluk düşünüyorsanız verin kararınızı, biz yolumuza devam edelim” dedi.

Başbakan’ın bu sözlerinden şunu anlıyorum: Türkiye eğer AB üyesi olmayacaksa, bizi üye almayacaksanız söyleyin, boşuna uğraşmayalım. Biz kendimize başka bir yol çizelim!

Başbakan belli ki bu süreci tam olarak kavrayamamış.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ilk yıllarda hedefi çizdi: Çağdaş Batı medeniyetinin bir parçası olmak!

Türkiye’nin AB üyeliği ise böyle bir modernleşme projesinin bir parçası.

Ve bu hedefe ulaşmak fikri, bizim dışımızdaki bir iradeden değil, doğrudan doğruya bizden kaynaklanıyor.

Bu fikrin esası şu: Türkiye’de yaşayan insanlar, dünyanın medeni ülkelerinde yaşayan insanlar hangi haklara sahipse o haklara sahip olsun. Türkiye ekonomisi ve siyasi düzeniyle, her hangi bir Batılı medeni ülkeden geri olmasın.

Dolayısıyla bu hedefe yürümek ile AB üyesi olmak birbiriyle doğrudan ilişkili değil.

Evet, bu hedefe yürürken AB üyesi olmak bizlere bazı avantajlar da sağlayabilir ama bu o hedefe ulaşmanın bir yan ürünüdür.

O noktaya geldiğinizde ister üye olursunuz, ister olmazsınız. O gün geldiğinde onlar ayaklarınızın altına kırmızı halılar serer, birliğe girmeniz için yalvarırlar, ama son karar yine sizindir.

Bu nedenle Başbakan’ın “yanıt olumsuz olacaksa başka yol çizelim” düşüncesi, Batılılaşma fikrinin yeterince içselleştirilememiş olduğunu ortaya koyuyor.

Türkiye’nin “başka yol” arama ihtiyacı yok. O rota Cumhuriyet kurulurken çizildi!

Basın özeti okuyarak bu iş olmaz

HÜRRİYET’in dünkü EKOBİ sayfasında yayımlanan bir kulis haberine göre Başbakan, İstanbul’da yeni bir finans merkezi kurulmasını düşünüyormuş.

İstanbul’un yeni “finans merkezi” Büyükdere Caddesi’nde artan emlak fiyatları nedeniyle finans kuruluşlarının artık buraya yerleşemeyeceğine, daha ucuz bir yer bulunmasına karar verilmiş.

Çünkü Başbakan burada bir dünya finans merkezi kuracak, Merkez Bankası’nı da buraya taşıyacakmış.

İnsanoğlunun hayallerinin sınırları yok elbette ama başbakanlar biraz daha gerçekçi olabilirler.

Başbakan’a Ercan Kumcu‘nun pazar günü Hürriyet’te yayımlanan yazısını okumasını öneririm.

İstanbul’un neden Londra ve Frankfurt gibi bir finans merkezi olamayacağını gayet açık bir dille anlatıyordu.

Başbakanlar ve siyasetçiler, sadece “yandaş gazetelerden basın özeti” okumaktan vazgeçmeliler.