Eziyet etmeye doktor kalmayacak
SAĞLIK Bakanlığı tarafından hazırlanan “tam gün çalışma” yasası, hastanelerin yükünü artırmak, zarar eden üniversite hastanelerini batma noktasına getirmek gibi olumsuzluklarının yanında önemli bir hakkı da ortadan kaldırıyor.
Serbest çalışmayı tercih edecek hekimlerin özel hastanelerde ve tıp merkezlerinde hasta tedavi edebilme, ameliyat yapma, doğum yaptırma gibi hakları ellerinden alınıyor.
Türkiye’de bütün meslek mensuplarının sahip olduğu bir hak, hekimler için uygun görülmüyor.
Bu, temel insan haklarına aykırı olduğu gibi Anayasa’nın açık hükümlerine de aykırı.
Öte yandan muayenehanelerin kapatılmak zorunda kalması, sayıları 60 bine varan sekreter, hemşire, hastabakıcı gibi personelin işsiz kalması anlamına da geliyor.
Mevcut işsiz sayımız dünya çapında bir rekor kırmamış gibi onlara bir de muayenehane çalışanları eklenecek.
Sağlık hizmetlerinin bir tür ticari faaliyet olarak algılanmasına ve yerine getirilmesine elbette ben de karşıyım.
Ancak bu kanun tam tersi bir sonucu da yaratabilir.
Ve hastalar açısından temel bir hak sayılması gereken “hekimini seçme hakkı” da yok sayılıyor.
Bizde nedense herkesin mesleğini icra ederek para kazanması yadırganmaz ama hekimlerin kazandıkları paralar herkesin gözüne batar.
Çok ağır ve uzun yıllar gerektiren bir eğitimi, üstelik kendi parasıyla alan hekimlerin bu kadar eziyeti hak etmediklerine inanıyorum.
Böyle giderse, elde eziyet edecek hekim de kalmayabileceğini hatırlatmak isterim.
Alternatif programın ne olduğunu bilmeliyiz
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “IMF ile görüşmeler sürüyor. Ne zaman isteklerimiz kabul edilirse o zaman anlaşma imzalanır. Kabul edilmezse imzalanmaz” dedi.
IMF ile anlaşmak demek, bir ekonomik programı kabul etmek demek.
IMF’nin bu konudaki görüşü de genel olarak biliniyor. Kamu maliyesinin denetimi, piyasaları düzenleyecek kararların alınması ve uygulanması.
Yani çok fazla pazarlığa ve tartışmaya açık bir durum sayılmaz.
Ben de krizden kurtulmak için tek yolun IMF ile anlaşmaktan geçtiğini düşünmüyorum.
IMF ile geçmişte yapılan anlaşmaların, Türkiye’nin öncelikleriyle uyuşmadığını da herkesin yeniden hatırlaması gerekiyor.
Bu açıdan bakınca Başbakan’a katılıyorum. IMF tek çare değildir.
Ancak bunu söyleyen kişinin, elinde uygulayabileceği bir alternatif ekonomik program olması gerektiği de açık.
Türkiye açısından sorun, böyle bir planın varlığından kimsenin haberi olmaması. Ticari ve sınai işletmelerin, bankaların, vatandaşların bu planı bilmeleri gerekiyor ki herkes önünü görebilsin, kendi özel durumunu buna göre ayarlayabilsin.
Başbakan ya da ekonominin koordinasyonundan sorumlu bakan, en azından bunun ipuçlarını göstermeli ki yeni bir beklenti doğsun, ekonominin oyuncuları o beklentiye göre harekete geçebilsinler.
Bu işler mahalle kabadayısı edasıyla rest çekmek ile hallolabilseydi, geçmişte en iyi ekonomi yönetimleri diktatörlerin elindeki ülkelerde olurdu.
Bunun öyle olmadığını biliyoruz.
Bütün dünyada ekonomik faaliyet yavaş yavaş kıpırdanmaya başlamışken, Türkiye’nin de artık ele gelir bir ekonomik program ile hareket etmesi gerekiyor.
Antalya’ya açılan fırsat penceresi
ANTALYA’da Azeri asıllı bir Rus işadamı tarafından yaptırılan otelin açılışındaki büyük gösteriyi, doğrusunu isterseniz biraz “abartılı ve görgüsüzce” bulmuştum.
Ancak bu otelin açılışının yarattığı etkinin özellikle Batı basınında yarattığı etkiyi gördükten sonra, yanlış düşündüğümü gördüm.
Açılışa gelen dünya starları ve bu kadar yıldızın bir otelin açılışında bir araya gelmesinin yarattığı etkiyle yazılan haberler, dikkatleri Antalya’nın üzerine çekti.
Bunu aslına bakarsanız yıllar önce yapmalıymışız.
Ancak bu tablo Antalya için önemli bir fırsatın hálá kaçmadığını da gösteriyor.
Antalya’da çok uzun yıllardır bir film festivali düzenlenir ama dünya sinema endüstrisi için bu festival, onca eskiliğine ve artık gelenekselleşmiş olmasına rağmen hiçbir önem taşımaz.
Cannes’daki film festivalinin bu küçük Fransız kentine yaptığı katkıyı önemsememek mümkün mü?
Şimdi ortaya çıkıyor ki bu festivale dünyanın dikkatinin çekilmesini sağlayacak şeylerden biri de festival için kente gelecek yıldızların sayısını artırmak ile de ilgili.
Otelin açılışı vesilesiyle gördük ki bunu sağlayacak şey de “para”dan başka bir şey değil.
Yeni belediye başkanının da bu fırsatı görmüş olabileceğini ümit ediyorum. Antalya, önünde açılan bu fırsat penceresini mutlaka kullanmalıdır.