SEYRANTEPE’de, Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’ne ait bir arazinin Galatasaray’a bedavaya verilmesi girişimlerine karşı çıktığım için bazı okuyucular bana kızdılar. Aralarında “Erkeksen Fenerbahçe stadını nasıl yaptı, onu da yaz” gibi tepki gösterenler de oldu.
Fenerbahçe Stadı’nın nasıl yapıldığıyla ilgili gazetelerde birçok haber yayınlandı. Şükrü Saracoğlu Stadyumu, bugünkü haline parası Fenerbahçeliler tarafından ödenerek getirildi. Devletten para ya da yardım alınmadı. Yapımında ruhsatlandırmayla ilgili sorunlar varsa bunun muhatabı da herhalde ben olmamalıyım. Ama şunu söyleyebilirim: Fenerbahçe Stadı ruhsatsız yapıldı diye yıkılacaksa, ilk kazmayı vuracakların İstanbul’da oturdukları, çalıştıkları binalar ruhsatlı olan, sonradan eklemeler, genişletmeler yapılmamış olanlar arasından seçilmesini öneriyorum. Böyle yaparsak, sanırım “ilk kazmayı vuracak” kimseyi bulamayacağız, ülkenin Başbakan’ı da dahil olmak üzere!
Öte yandan beni eleştiren Galatasaraylı okuyucularıma şunu da sormak istiyorum: Siz, Galatasaray için bugüne kadar ne yaptınız? Hazine’nin bir arazisini bedava olarak isterken, kendinize lütfen bu soruyu sorun. Fenerbahçe stadını, antrenman tesislerini, Dereağzı’ndaki tesislerini kendi kaynaklarıyla yaptı. Daha inşaatına başlanmadan satılan localar ve özel koltuklarla. Fenerbahçe’nin 22 bin kombine bilet satışı var. Önümüzdeki yıl 35 bine çıkması bekleniyor. Stadın gişe ve yan gelirleriyle birlikte 2005 yılı tahmini geliri 45 milyon dolar. Sportif A.Ş.’nin 2005 net kárı 52 milyon dolar. Fenerbahçe taraftarı formasını, bayrağını, tişörtünü, parkasını ve akla gelebilecek her türlü hediyelik eşyasını Fenerium’dan satın alıyor, korsan ve lisanssız ürünlere para harcamıyor. Bu para da doğrudan kulübün geliri oluyor. Şampiyonluğa giden Galatasaray’ın maçlarına ortalama 12-14 bin kişi gidiyor. Taraftar sayısı da herhalde Fenerbahçe’den çok az olmamalı. Ama ne gişe geliri, ne markalı ürün satışları Fenerbahçe’nin yanına bile yaklaşamıyor. Galatasaraylılara önerim, kendi takımlarına sahip çıkmaları. Maça gitmeleri, kombine bilet almaları, formalarını, eşofmanlarını, hediyeliklerini Galatasaray mağazalarından satın almaları.
Bunu yaptıkları vakit, kimseden yardım istemelerine gerek kalmayacağını kendileri de görecekler.
Feministleri kızdıran feminist
REKLAMLARDA kadın cinselliğinin ön plana çıkarılması, başta feministler olmak üzere birçok kişi ve grup tarafından şiddetle eleştiriliyor.
MediaCat Dergisi’nin bu ay ek olarak verdiği bir kitapçığı okurken bu akımı başlatanın bir kadın olduğunu öğrenmek beni gerçekten şaşırttı. Benim için daha da şaşırtıcı olan şey, bu kadının annesi tarafından bir feminist olarak yetiştirildiğini öğrenmek oldu.
“Reklamcılığın Büyülü Çifti” isimli kitapta Helen Resor, reklam dünyasının en büyük üç buluşundan birine imza atan reklamcı olarak tanımlanıyor. Bu buluş da “reklamlarda cinsel cazibenin kullanılması” olarak açıklanıyor.
O bunu akıl edene kadar “sabun”, reklámlarda “ciltteki lekeleri, yaraları, sivilceleri ve başka hastalıkları yok eden bir tür ilaç” olarak tanıtılırmış. Resor bunu cesaretle değiştirmiş ve sabunu ilk kez güzel bir yüzün uyandırdığı aşk duygularıyla satmaya başlamış.
Demek ki reklamlarda kadın cinselliğinin kullanılmasını “erkek hayallerinin bir sonucu” olarak görenler, benim gibi fena halde yanılıyorlarmış.
Türkiye’nin gazetesi Hürriyet
BU karikatür International Herald Tribune Gazetesi’nde geçen cuma günü yayınlandı. Tribune, New York Times tarafından Avrupa’da yayınlanan ve bütün dünyada dağıtımı olan ciddi bir gazete. İsrail, Yunanistan, Japonya, Almanya, Güney Kore, Lübnan ve İspanya’da da ülkelerin en ciddi gazeteleri tarafından günlük ek olarak dağıtılıyor. Bu özelliğiyle ona “Dünyanın Günlük Gazetesi” de deniliyor.
Tribune’ün karikatürü, Türkiye’deki kuş gribiyle ilgili. Karikatürde yer alan figürlerden birinin okuduğu gazetenin üzerinde ise “Hürriyet” yazılı. Belli ki dünyadaki birçok kişi gibi Tribune’ün karikatüristinin de aklına “Türkiye’de gazete” denilince aynı şey geliyor: Hürriyet!
Bu ilginç karikatürü, Hürriyet’i Hürriyet yapan siz değerli okuyucularımızla da paylaşmak istedim.