Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ankara, bir sorunumuz var!

APOLLO 13’ün maceralı Ay yolculuğundan günümüze kadar gelen bir söz bu: Houston, bir sorunumuz var! Bugün bu sözü biraz değiştirip, yazımın başlığına almamın nedeni dün gazete sayfalarında yaptığım kısa bir yolculuk oldu.

 Hürriyet’te Şükrü Kızılot, ülkemizin şu andaki en önemli sektörü sayabileceğimiz turizmin sorunlarını yazmış. Turizmde yarıştığımız ülkelerdeki turistik hizmetlerdeki KDV, genel KDV’nin üçte biri ya da yarısı oranındayken Türkiye’de böyle bir farklılık görülmüyor. Turizmciler, Turizm Bakanı’na söylemişler, “Haklısınız KDV’nizi indireceğiz” yanıtını almışlar. Olmamış, bir de Başbakan’a iletmişler “KDV’nizi yüzde 8’e indireceğiz” sözü almışlar. Yine bir değişiklik yok.

Hürriyet’te Gila Benmayor, Deniz Ticaret Odaları’nın, marina inşaatlarına verilecek izinlerle ilgili olarak İtalya’da uygulanan “yuvarlak masa düzeni” önerisini yazmış. Bu öneri gerçekleşirse marina izinleri doksan günde verilebilecekmiş, şimdi bu süre üç-dört yıl. Ankara’dan yine ses yok!

Bütün gazetelerde aynı haber: Kuş gribi çıktığından beri tavukçuluk-yumurtacılık can çekişiyor, Ankara’dan hálá bir hareket yok.

Yeni Şafak, Hyundai’nin Sakarya’da kuracağı hızlı tren fabrikası için Devlet Planlama Teşkilatı izninin 13 ayda çıkabildiğini duyuruyor. Fabrika 15 ay sonra hizmete girebilecekmiş. Yani izin zamanında verilmiş olsa birkaç ay sonra üretim yapabilecek bir fabrika var ortada. Anadolu’da, İstanbul’da hangi girişimci ile konuşsam söz dönüp dolaşıp Ankara’nın ağırlığına, bürokratlara söz ve dert anlatamamaya geliyor.

Ankara, ülkenin iş yapmak isteyen insanlarına sanki Apollo 13’ün uzayda Houston’a uzak olduğu kadar uzak gibi görünüyor.

İmam hatip saplantısının doğal sonucu

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu toplantısına katıldı.

TOBB Yönetim Kurulu üyelerinin yakınmaları arasında “mesleki eğitim almış kalifiye eleman sıkıntısı” da var.

İşadamları mesleki eğitimin, imam hatip tartışmalarına kurban edildiği görüşündeler.

İşadamlarının bu tespitleri, ilk kez dile getirilmiyor.

Daha önce de birçok eğitimci asıl sorunun mesleki eğitimin tümüyle ele alınmasında olduğunu anlatmışlardı.

Ama hükümetin önceliği, bu olayla da başka bazı olaylarda olduğu gibi Türkiye’nin ihtiyaçları değil, “seçimde oy kaygısı”.

TOBB Yönetim Kurulu’nda verilen çarpıcı bir örnek ülkemizdeki her sektör için geçerli: İyi bir eğitim almış ziraat teknisyeni bulamıyoruz ama binlerce işsiz ziraat mühendisi var!

Tablo böylesine açıklıkla ortadayken hükümetin yaptığı, mesleki eğitimi kökünden kurutmak için meslek liseleri mezunlarına üniversite yolu açmak. Bununla da kalmıyor, ülkenin zaten kıt olan kaynakları mesleki eğitime yönlendirileceğine oy kaygısıyla 15 yeni üniversite daha kurmaktan ibaret.

Hükümetteki “imam hatip saplantısı” bir türlü giderilemediği için bu en temel sorunun çözümü için hiçbir adım atılamıyor.

Türkiye’de futbol nerede oynanır? Sahada mı, masada mı?

PAZARTESİ günü sabahına kadar olan gelişmelere bakanlar Haluk Ulusoy’un, Futbol Federasyonu Başkanlığını kesin görüyorlardı.

Ancak pazar gece yarısı Başbakan ile Hasan Doğan’ın görüşmeleri ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in “demeçli müdahalesi” tabloyu tersine çevirdi.

İlginç bir durum söz konusu: Başlangıçta, birçok futbol kulübü başkanı Haluk Ulusoy’un yeniden başkan olmasına karşıydı. Ancak kulislerde Ulusoy’un başkan olması güçlü bir ihtimal olarak belirince Kulüpler Birliği toplantısında birkaç istisna dışında çoğu Ulusoy’dan yana tavır aldılar. Sonra Başbakan’ın buna izin vermeyeceği ortaya çıkınca hepsi yeniden tavır değiştirdi.

Bu şunu gösteriyor: Türkiye’de Futbol Federasyonu’nun başında kimin olduğu ve onunla yakınlığınız kulübünüzün gelecekteki başarı ya da başarısızlığında birinci derecede etken olabiliyor!

Aksi takdirde hepsi yetişkin insanlar olan kulüp başkanları birkaç gün içinde bu kadar zikzak çizebilirler miydi?

Bütün bu olanlardan sonra başlıktaki soruyu nasıl yanıtlarsınız?