Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Halkı terörize eden sersemler

Dün bildiğimiz bütün iletişim araçları deyim yerindeyse “yıkıldı”!
Sosyal medyada, mesaj gruplarında, e – posta zincirlerinde aynı şey dönüp durdu.
Bilmem neredeki polis baskınında şu kadar Kalaşnikof ele geçirilmiş.
Hafta sonunda İstanbul’da olmak çok tehlikeliymiş, mümkünse şehir dışında bir yerlere gitmek gerekiyormuş.
Bilmem hangi ülkenin istihbarat servisi, buradaki vatandaşlarını uyarmış, “sakın kalabalık yerlere gitmeyin” demiş.
Çocukların okula gönderilmemesini tavsiye eden mi ararsınız, bugün işe gidilmemesi gerektiğini söyleyen mi?
Arada bir de bu palavraların başına “kesin bilgi” notu da ekliyorlar ki söyledikleri ciddiye alınsın.
Bütün bunlar, Almanya’nın temsilciliklerini ve Alman Lisesi’ni tatil etmesinin ardından daha da köpürdü.
“Bu palavralara inanmayın, teröristlerin ekmeğine yağ sürmeyin” uyarılarını yapanların etkisi de İstanbul Valiliği’nin açıklaması gibi kimseyi etkilemedi.
Büyük bir sorumsuzlukla, nereden geldiği belli olmayan bilgileri, ellerindeki bütün olanakları kullanarak yayanlar bilmeliler ki yaptıkları iş silahsız bir terör eyleminden başka bir şey değildir.
Evet, bunları yaptıkları için kimseyi öldürmüyorlar ama en az bunu yapmış kadar toplumu terörize ediyorlar.
Terör örgütlerinin bayıldığı bir ortam bu.
Çünkü onların istediği de tam olarak budur: Korkuyu yaymak, toplumu o korkuyla esir almak, yaşam biçimlerini değiştirmeye zorlamak, idarenin güvenilirliğini sarsmak!
Hepimiz aklımızı başımıza toplamalıyız.
Bu yapılanın teröre teslim olmaktan başka bir anlamı yoktur.
Evet korkunç bir saldırı oldu. Büyük bir acı yaşadık.
Ama ayağa kalkmak, teröre yenilmediğimizi göstermek zorundayız.
————————————-
 
Otoriter rejime doğru yokuş aşağı
 
“Tak” diye söyleneni, “şak” diye yerine getirmeyi vazife bilen bağımsız Türk yargısı, bildiriye imza attıkları için üç akademisyeni tutukladı.
Bununla da kalınmadı.
Çantasından legal bir siyasi partiye ait bildiri çıktı diye, 25 yıldır Türkiye’de yaşayan bir İngiliz akademisyeni de sınır dışı etti.
ABD sözcüsü, kendisine bu konu sorulduğunda şöyle bir yanıt verdi:
“Akademisyenlerle ilgili gelişmeyi problemli eğilimin bir parçası olarak görüyoruz.”
Son derece kibarca verilmiş bir yanıt.
Evet, Türkiye artık tehlikeli bir eğilimin içinde bulunuyor, ABD sözcüsü diplomatik nezaketle bunu “problemli eğilim” diye tarif ediyor ama biz adını koyalım:
Türkiye, ağır bir otoriter rejime doğru yokuş aşağı yuvarlanıyor!
Terörle mücadele görüntüsü altında yapılmak istenen şey budur.
Terör ile mücadelede, demokratik hakları kullanılamaz hale getirecek düzenlemelere hazırlanılıyor.
Daha o düzenlemeler bir yasa tasarısı haline bile gelmeden savcı ve hakimler tarafından uygulamaya sokuluyor.
Ankara’daki terör saldırısını protesto etmek için Adana’da düzenlenen protesto gösterisi bile polis tarafından biber gazlarıyla dağıtılıyor, 7 kişi hastanelik hale getiriliyor.
Ve böyle bir ülkenin AB’ye gireceğinden, fasılların açılacağından söz ediliyor.
Kimse kimseyi kandırmasın, böyle bir şey olmayacak.
Zaten bugünkü iktidarın da böyle bir vizyonu yok.
Bir yandan özgürlükleri askıya alma hazırlığı yapılırken, diğer yandan göçmenler için Kayseri pazarlığı yapılarak Avrupa Birliği’ne girileceğine artık çocuklar bile inanmaz.
——————————
 
Meseleyi sulandırmayalım
 
Başbakan Ahmet Davutoğlu, dün “hodri meydan” dedi.
Hayır, kıspeti giyip, çayıra çıkmayacaklar.
TBMM’deki 506 dokunulmazlık dosyasının hep birlikte ele alınıp, ilgili milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını öneriyor.
Bizim “erkek siyaset” düzenimizde, böyle meydan okumalar sıkça olur.
Erkekliğe söz getirmemek için de diğer siyasi aktörler de karşı meydan okumaya girişirler.
Nitekim öyle oldu. HDP “hadi” dedi, dokunulmazlık dosyaları ile ilgili olarak kamuoyunun şeffaf biçimde aydınlatılmasını istedi.
CHP, el yükseltti, kürsü dokunulmazlığı dışındaki bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istedi.
MHP Grup Başkan vekili ise doğrusunu söyledi: “Hükümet işi sulandırıyor!”
Evet, maalesef gerçek bu.
Milletvekili dokunulmazlığı konusu üzerinde aslına bakarsanız bütün partiler aynı fikirde.
Kürsü dokunulmazlığı hariç, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması kiminin seçim beyannamesinde, kimin programında var.
Ama nedense hiçbir şekilde bir araya gelip, bu işi konuşarak çözmezler.
Doğrusu budur ve bütün partiler üzerinde fikir birliğine sahip olduklarına göre bunu temelli bir çözüm olarak getirebilirler.
Arada bir dosyalar biriktikçe “hadi bunları kaldıralım” demek ciddiyetsizliktir.
Bu 506 dosyadaki dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra gelecek dosyalar ne olacak peki?
Dosyaların birikmesini önlemek esastır ve o da Anayasa’da bir değişiklikle kolayca kökünden çözülebilir.
Yasama faaliyeti ciddi bir iştir. Bunun gereği yerine getirilmelidir.
———————————