Sahte peygamber ve inanç özgürlüğü
KÜTAHYA’daki “sahte peygamber” davasını ilgiyle izliyorum.
Bu ilgimin nedeni kendisini peygamber ilan eden kadın değil. Ben daha çok “müritlerin” durumu ile ilgiliyim.
Kasetlerdeki görüntülerden anlaşılıyor ki “kadın peygamber”, kendisine 2 yıl önce Hazreti Muhammed tarafından “şefaat hakkı” verildiğini iddia ediyor. Sonra daha da ileri gidiyor ve Allah tarafından seçildiğini, Allah’tan kendisine bir bildiri geldiğini ileri sürüyor.
Sahte peygamber bu bildiriyi okurken, müritler yerlere kapanıp, karşısında secdeye varıyorlar.
Ve bütün bunlar 2006 yılının ocak ayında oluyor!
Anlamakta zorlandığım şey bunun bu devirde gerçekleşebilmiş olması.
O insanlar nasıl bir boşluk içindeler ki bütün bunlara inanabiliyorlar.
Bu nasıl bir çaresizlik ki tuhaf kılıklı bir kadının her söylediği sözde bir keramet olduğuna inanıp, ona bağlanıyorlar.
Kimi suçlamak gerekiyor: Kendisinin peygamber olduğunu iddia edeni mi, bu devirde buna inananı mı? Yoksa bu devirde böyle şeylere inanmaya uygun bir toplumsal iklim yaratılmış olmasını mı?
Öte yandan işin hukuksal boyutlarını hiç tartışmıyor olmamız da ilginç.
Mesela bu durum “inanç özgürlüğü” sınırları içine giriyor mu?
İnsanların inançlarına göre yaşaması gerektiğini söyleyenler, neden bazı insanların saçma da olsa inançları yüzünden yargılanmasına itiraz etmiyorlar?
Biz “saçma ve şarlatanca” buluyor olabiliriz ama hani herkesin inancı kendisineydi?
Sahte peygamber, “Tekke ve Zaviyeler Kanunu”na muhalefet suçuyla yargılanıyor.
Bir düşünelim bakalım, Türkiye’deki tek “tekke” bu kadına mı ait?
Konuşmanın şehvetine kapılmak
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan konuşma şehvetine kendisini kolayca kaptıran bir siyasetçi.
Başbakan, konuştukça coşuyor, coştukça da ağzı ile kulağı arasındaki mesafe uzuyor!
Cumartesi günü bir açılış töreninde söylediği sözler bunun bir kanıtı.
Şöyle diyor: “AB siyasi kriterlerinde eğer önümüzü kesmeye kalkarsanız Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Siyasi Kriterleri’ni koyarız. Maastricht Kriterleri’nde mi önümüzü kesiyorsunuz, İstanbul Ekonomik Kriterleri’ni ilan ederiz!”
Kopenhag ve Maastricht Kriterleri Avrupa Birliği’ne üye olan veya üye olmak isteyen herkesin uyması gereken ekonomik, siyasal ve toplumsal ölçütleri belirliyor.
Eğer bunlarla bir sorununuz varsa sizi AB’ye almıyorlar. Zaten böyle bir sorununuz varsa siz de AB içinde yer alma arzusu duymuyor olmalısınız.
Erdoğan bir yandan AB’ye gireceğim diyor, öte yandan da bu ölçeklerle bizi uğraştırmayın diyor!
Böyle bir sözün ciddiye alınması mümkün mü?
Bunu söyleyebiliyorsanız ya AB’ye girmek konusunda samimi değilsiniz, ya da o konuşmayı dinlemeye gelenlerle kafa buluyorsunuz demektir.
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı olmayı hayal eden bir siyasetçi konuşurken sözlerinin ne anlama geleceğini de iyice düşünmeli.
Adamı Bodrum’a geldiğine pişman edecekler!
MALEZYA Başbakanı Abdullah Ahmet Badavi geçenlerde özel uçağıyla Venezüella’ya giderken bir günlüğüne Bodrum’a uğradı.
Bodrum’da Malezyalı bir işadamı için 40 metrelik bir gulet yapılıyor. Türkiye’de yat tersaneciliğinin gurur duyacağı bir ürün olacak bu. Malezya Başbakanı bu tekneyi gördü ve daha sonra Malta’dan getirilen bir başka “mega yat ile” bir Gökova turuna çıktı. Tur dönüşü de gazetecilere “balık tuttuğunu” söyledi.
“40 metrelik bir yatta nasıl balık tutulur” diye merak etmeyin. Yapabileceğiniz bir tane oltayı denize salmaktan başka bir şey değildir.
Ve emekli bir büyükelçinin başkanlığını yaptığı bir dernek Malezya Başbakanı için suç duyurusunda bulundu: “Balık avlamak için izin alması gerekiyordu, suç işledi.”
Derneğin başındaki kişi emekli büyükelçi olduğuna göre bir yabancı ülke başbakanının “kırmızı pasaportuyla geldiği” bir ülkede diplomatik dokunulmazlığı olacağını biliyor olmalı.
Ayrıca bu nasıl bir kanun ki bir turizm ülkesinde denize salınan bir oltayı bile cezalandırmayı hedefliyor?
Bu hesaba göre yaz boyunca kıyılarımızda dolaşan teknelerdeki turistlerin neredeyse tümü kanun kaçağı olmalı!
Bu bize bir ders olmalı: İstanbul’da Boğaz kıyısında dolaşırken balık tutanlara heveslenip bir olta kiralayarak balık tutan turistleri de sıkı takip etmeli, hepsini hapislerde süründürmeliyiz.