Balyozla kırılan camdan çıkan ders
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’a geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum.
Kendisiyle dünya görüşümüz pek uyuşmuyor ama fikir ayrılıkları başka, sağlık başka.
Nitekim dün Hürriyet’in internet sitesinde Başbakan’ın sağlık haberleriyle ilgili yapılan okuyucu yorumlarında da bu açıkça görülüyor.
Fikir ayrılıklarını düşmanlığa dönüştürmemeyi giderek daha iyi öğreniyoruz galiba.
Dün Başbakan’ın fenalık geçirdiği otomobilde yaşananların üzerinde de ayrıca durmak gerek.
Belli ki otomobilde bulunan koruma görevlileri ve otomobili kullanan sürücü, bu tür görevleri yerine getiren kişilerde bulunması gereken en temel özelliğe sahip değiller.
Bu özellik nedir derseniz, “soğukkanlılık” diye yanıt veririm.
Zırhlı bir otomobilin kapılarının kilitlenmesine yol açıp, içerideki hasta Başbakan’ı çıkarabilmek için balyozlara davranmak o görevlilerin ya iyi seçilmediklerini ya da yeterince eğitilmediklerini gösteriyor.
En yakındaki görevlilerin soğukkanlılıklarını korumayı başaramamaları, Başbakan’ın, dünkünden daha büyük bir yaşamsal tehditle karşılaşması durumunda neler olabileceğini düşünmeyi de gerektiriyor.
Bizde bu tür koruma görevlerine ve yakın hizmete seçilmenin yolu genellikle eş dost tavsiyesinden, akrabalık ilişkilerinden geçiyor.
Umalım sonu kötü bitmeyen bu olay, bu tür işlerde profesyonel beceriye ve yetkinliğe, dost tavsiyesinden daha çok önem vermeyi herkese öğretmiştir.
Medya, beğenmediğinize ateş edeceğiniz bir silah değildir!
MEDYA gücünün bir silah olarak kullanılmasını Türkiye, Uzanlar’ın gazete ve televizyon sahipliği döneminde öğrendi.
Reklam vermeyenleri tehdit etmek, tehdit işe yaramadığı zaman o ürünlerle ilgili yalanlarla dolu haberler yapmak o grubun yayınları için sıradan bir durumdu.
Bazı haberleri ve fotoğrafları “ileride gerekli olur” diye kullanmayıp saklamak da öyle.
Aynı şekilde icraatlarını beğenmedikleri kamu görevlilerini tehdit etmek, peşlerine kamera takmak, bu kamu görevlilerini yıldırmak ve sindirmek için haklarında yalan ve yanlış haberler üretmek de bu grubun marifetleri arasındaydı.
Bu nedenle bir gazeteci olarak Uzanlar’ın elinden gazete ve televizyonları alınınca memnun olmuştum.
Ancak son günlerde böyle tehlikeli bir eğilimin yine gündeme geldiğini görüyorum.
Amacım bir polemik yaratmak değil, bu yüzden isim vermeyeceğim.
Ama önemli bir konudaki kararı beğenilmeyen bir kamu görevlisine ve başında bulunduğu kuruma karşı sistematik bir kampanya yürütüldüğünü görüyorum.
Ve yine bazı reklam verenlerden de aynı yayın kuruluşu ile ilgili bu tür şikáyetler duyuyorum.
Bu daha önce denenmiş ve deneyene hiçbir faydası olmamış bir yöntem.
Deneyene bir yararı olmadığı gibi mesleğimiz de bundan derin yaralar aldı.
Hürriyet ve Milliyet gibi önemli gazeteler, kendilerini bu tür davranışlardan uzak tutmak ve bu tür yayın organlarından ayrıştırmak için ilan ettikleri bir dizi ahlaki kurala titizlikle uyuyorlar.
Gazetelerin “okur temsilcilerinin” noktayla, virgülle uğraşırken, bu çok önemli detayı atlamamaları gerekiyor.
Artık gazete yöneticiliğini geride bırakmış bir ağabeyleri olarak dikkatlerini çekeyim istedim.
Avrupalı sosyal demokratlar CHP’yi dışlamıyor
CUMHURİYET Halk Partisi’nin, Avrupalı sosyal demokrat partiler tarafından uyarıldığı ve izlediği politikaları değiştirmediği takdirde Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyal demokrat partileri çatısı altında toplayan Avrupa Sosyalisleri Partisi ile ilişkisinin kesileceğini anlatan haberleri ilgiyle okudum.
Ben de uzunca bir süredir CHP’nin sosyal demokrat kimliğinden uzaklaştığını düşünenlerden biriyim.
Hatta bir yazımda “Baykal da yakında kafa tokuşturursa şaşırmayın” diye bu milliyetçi sağ çizgiye kayışı eleştirmiştim.
Bu nedenle o haberleri merakla okumuştum.
Dün elime geçen bir dizi e-posta, CHP ile ilgili bu haberlerin doğru olmadığını ortaya koyuyor.
Bir Türk vatandaşı da benim gibi meraklanarak bu konuyu Brüksel’deki Avrupa Sosyalistleri Partisi’nin genel sekreterliğine sormuş.
Ona gönderilen yanıt böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını anlatıyor.
Her ne kadar yanlış politikalar izlediğini ve giderek sosyal demokrat çizgiden uzaklaştığını düşünsem de CHP’nin bu ülkenin önemli bir siyasal gücü olarak, Avrupalı sosyal demokrat partilerle ilişkisinin kesilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Benim gibi konuyu merak eden okuyucularımla bu bilgiyi paylaşayım istedim.