Kim darbeci kim demokrat?
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın konuşmasının ardından dün gazetelerde yayımlanan yorumları okudum.
Genel bir sevinç havası gözlemledim: Ordu, Meclis’in işine karışmayacak gibi sevinç ifadeleri!
Merak ettim, “ne bekliyorlardı” diye.
Genelkurmay Başkanı’nın çıkıp da “O cumhurbaşkanı olmasın, bu olsun. Yoksa darbe yaparım” diyebileceğini mi düşünüyorlardı ki basın toplantısında bu söylenmediği için sevinç havası var?
Orgeneral Büyükanıt’ın bir basın toplantısı düzenleyeceği açıklandığında heyecana kapılanları da anlamamıştım zaten. Bu nedenle bazen düşünüyorum, “Acaba bende mi bir tuhaflık var” diye.
Şaşırdığım bir başka konu ise Ankara’da bugün yapılacak miting konusundaki yorumlar.
Bazı yazarlar, bu mitinge katılmanın “darbeci zihniyete destek olacağını” iddia ediyorlar.
Bunu yazanlar hükümet yanlısı, İslamcı gazetelerin yazarları olsalar yine anlayacağım.
Kendilerini “demokrat” olarak konumlayan bazı yazarlar bunlar.
Onların bakışıyla bakınca şöyle bir gariplik çıkıyor ortaya: “Darbeciler”, cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak için geniş katılımlı miting yapmak istiyorlar, “demokratlar” ise bir mitinge katılmanın “darbecilere hizmet” olduğuna inanıyorlar.
Kim darbeci, kim demokrat birbirine karışıyor.
Not: Ankara’da bir miting düzenlenerek laik, demokratik cumhuriyetin sahipsiz olmadığının altının çizilmesini çok olumlu buluyorum. Bu aynı zamanda, Ankara’da kapalı kapılar ardına hapsedilmek istenen siyasetin kendi gerçek zeminine dönmesi anlamına da geliyor.
’Erkek çocuğum yok’ diye üzülenler okusun
KIZIM doğduğunda o tarihte oturduğumuz apartmanın kapıcısı çok üzülmüştü. Onun da iki-üç ay önce bir kızı olduğu için şöyle söylediğini hatırlıyorum: “Ağabey, biz kucağımızda hep kız çocuk mu taşıyacağız?”
Ona verdiğim yanıtı burada yazmayacağım; çünkü zaten o da ne demek istediğimi anlamamıştı. Sinirlendiğimi anlamış mıydı, bilemiyorum.
Bu eski olayı hatırlamama neden olan şey, şimdi hepsi iş güç sahibi dört genç erkek ile yediğim yemek oldu.
İçlerinden üçünün babası arkadaşım.
Mehmet Koryürek, Tunç Berkman ve Ömer Taviloğlu’na, “Aslında babalarınızla oturup yemek yiyecek yaştayım” dediğimde şöyle yanıtladılar beni: “Ama biz daha eğlenceliyiz!”
Bu yanıta hak vermem için arkadaşlarımı 1 saniyenin yarısı kadar bir süre içinde gözümün önünden geçirmem yeterli oldu.
O yemekte, iyi yetiştirilmiş ve aileleri için gurur vesilesi olan bu dört genç erkeğin ergenlik ve ilk gençlik yıllarında başlarından geçenleri dinlerken, “İyi ki bir erkek çocuğum olmamış. Onun büyümesini beklerken kalpten giderdim herhalde” diye düşündüm.
Sonra size yukarıda anlattığım eski olayı hatırladım.
Bir erkek çocuk sahibi olamadıkları için bu devirde bile üzülenler varsa onların da kulaklarına küpe olsun istedim.
Azınlıklara ayrımcılık ayıbı
“TÜRKÇE alfabedeki harflerin sayısını çoğaltmayı tartışmadan önce 29 harfi doğru kullanmayı öğrenelim” konusunu işlediğim yazımdan sonra bir e-posta aldım.
Mektup, Raffi Hermon’dan geliyordu.
Türkoloji eğitimi görmüş, yurtdışında Doğu dilleri ve uygarlıkları üzerine akademik çalışmalar yapmış bir vatandaşımız Hermon.
Mektubunda Türkçe yazım yanlışlıklarıyla ilgili konulara da değiniyordu ama benim için en ilginç bölüm şuydu: “Bunca eğitime rağmen sadece ve sadece gayrimüslim kökenli bir vatandaş olduğum için ilköğretim okullarında Türkçe, coğrafya, yurttaşlık ve sosyoloji öğretmeni olma hakkım yok.”
Bunu daha önce bilmiyordum. Azınlıklara yönelik ayrımcılığın böylesine ne demeli bilmiyorum.
Ve bu fikrin ilk kimin aklına geldiğini de merak ediyorum.
Çünkü Türkçenin ilk etimolojik sözlüğünün yazarı Vahan Keresteciyan bir Ermeni vatandaşımızdır.
Agop Dilaçar, soyadından da kolayca anlaşılabileceği gibi Türkçenin gelişmesi ve sadeleşmesine kendisini adamış bir Ermeni vatandaşımız.
Geçenlerde Sevan Nişanyan’ın çok ciddi bir çalışma sonunda yayınladığı etimolojik sözlüğünü aldım. Sözlük, “Sözlerin Soyağacı – Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” adını taşıyor.
Ve Sevan Nişanyan, günün birinde öğretmen olarak çocuklara Türkçe öğretmek istese, bunu yapamayacak, sırf Ermeni olduğu için.
Azınlıklara ayrımcılık ayıbından kurtulmak için daha ne kadar beklememiz gerekecek?